18 Eylül 2013 Çarşamba


BİLİNMEYEN NO: 59

DOSTOYEVSKİ ÖLMELİ,,

YA DA ÖLÜMÜN GÖZLERİNE BAKABİLMEK..



(GÖZLERİNİN İÇİNE BAKILABİLMELİ ÖLÜMÜN..)

   Çarın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu.. Toplu halde bulunanlardan hazzetmeyen çarın emriyle yakalandı. Devlet aleyhine bir komplo hazırlığı iddiasıyla yirmi sekiz yaşında idam isteğiyle yargılandı..
  On aydır içerideydi.. Daha mahkeme sonuçlanmamıştı fakat karışık zamanlardı ve adalet kavramı otoriteden yana işlemekteydi ve daha mahkeme kararının kesinleşmediği (ertesi sabah verileceği) gece hücresinden alındı..
   Ölüm kararı yüzüne okundu,, papaz günah çıkarttı ve ardından gözleri bağlanarak idam müfrezesinin karşısına getirildi...
   ''Ateş emrini beklemeye koyuldu...''
   ......
   Sonunda ne olduğunu az sonra öğreneceğimiz yukarıdaki olayda, bundan tam 164 yıl öncesinde bir gece yarısı idam mangası karşısına geçirilen kişi başlıktan da anlayacağınız üzere Fyodor Dostoyevski'dir sevgili arkadaşlar..
(KONTROLÜNDE OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORSUN..)
   İlk kitabı İnsancıklar'ı yazdıktan sonra beklediği ilgiyi yakalayamayan yazarımız bu sayfayı kapayarak o tehlikeli zamanlarda kendini politikaya vermiş ve sonunda onu yukarıdaki idam mangasının karşısına getiren süreci yaşamıştır..
   Birden bire idam mangası karşısına geçirilmek..? 
   Ve sevgili arkadaşlar bu kısımda, konumuzun ana fikri üzerinde odaklanarak sizden şu an farklı bir şey; bir dakikalığına Dostoyevski'nin yerine geçmenizi isteyeceğim.. 
(OYSA TÜM SEÇİMLER SENİNDİR,,
ŞU AN YAŞADIĞIN HAYAT GİBİ..)
  İdam mangasının karşısındasınız ve işin kötüsü bir belirsizlik içinde, on aydır kötü şartlardaki bir hapishanede mahkemenin ertesi gün vereceği (sözde adil) kararı beklerken birden bire gözleriniz bağlanıp idamınıza karar veriliyor ve (öyle düşünün ki) gözleriniz kapatılarak az sonra görevlerini yapmak üzere sabırsızlanan adamların karşısında ağzınızdan buhar soluyarak bekletilmektesiniz..
  Zaten karanlık hava dolayısıyla görmeniz sınırlıyken sadece sesler ve soğuktan oluşan bir dünyada elleriniz arkadan bağlı, o son silah seslerine odaklandınız,, düşünün,, bunun gerçek ve sizin başınıza geldiğini düşünün,, az sonra ,, mutlak son,, nasıl hisseder insan..? 
......   
   
  Ve karanlıkta sizin empatinizle benzeşen duygular içinde olan (çarpı bir milyon) ama sizin aksinize gerçekten de orada bulunan Dostoyevski 'Ateş..' emrini beklerken garip bir mucize olur ve (şakacı) Çar'ın gerçek kararı bildirilir ona..
(MUTLU BİR EVLİLİKTE OLABİLİR YAŞADIĞIN..)
    Aslında mahkeme 8 yıl hapis cezası vermiş ve fekat (iyi yürekli) çar bunu (sağ olsun) 4 yıl hapis, 4 yıl kürek cezası olarak değiştirmiştir..
   Varoluşun en büyük dertlerinden ölüm deneyimiyle (ölümle) karşılaşmak bu şekilde olduğu gibi atlatılması çok zor bir hastalık ya da ağır bir kaza ile de karşınıza çıkabilir..
(KENDİNLE BAŞ BAŞA MUTLU BİR DİNGİNLİKTE,,
TÜMÜ SENİN SEÇİMİN..)
   İşin garibi bu durumun iyileştirici bir etkisinin olmasıdır.. Yani ölümden dönen kişi artık gerçekten yaşamayı seçmekte ve hayatın kıymetini (ve sonluluğunu) bilen bir bakış açısıyla kalan yaşamını daha doyurucu bir akışta yaşamayı seçmektedir..
   Ve maalesef bu çelişkili durum (iyi mi, kötü mü?) herkesin başına gelebilen bir durum değildir.. Yani demek istediğim hayatın kıymetini anlamanız için ille de ölümden dönmeniz mi gerekir.?
  Davranış bilimi ve özellikle varoluşçu psikoloji ölümden dönmenin gerçekten yaşamak için iyi bir bakış açısı sağladığını söylemekle birlikte tabi ki cevabımız hayırdır.. 
(AMA İZLEYEN VE DERS ÇIKARAN BİRİYSEN NE MUTLU,,
ZİRA FARKINDASIN,HAYAT MUTLU ANLARDAN İBARET)
  Zira (hayatın kıymetini anlamak için) herkesin böyle bir deneyim yaşaması ve derin bir bakış açısı yakalaması elbette mümkün değildir ama bu hikayeleri (vak'a lar) inceleyerek ya da kısa yoldan aşağıda vereceğim Tolstoy romanını okuyarak da ölümden dönme deneyiminin ne büyük erdemler içerdiğini ve her şeye rağmen yaşamanın ne güzel bir hediye olduğunu fark edebiliriz.. (ve ille de bunu yaşamamıza gerek kalmadan..)
(HER NE KADAR ÇOĞU ZAMAN SANA
KARŞI GİBİ GÖRÜNSE DE..)
  Bahsettiğim roman Tolstoy'un Savaş ve Barış'ıdır.. Dostoyevski'nin kine benzer bu hikayede roman kahramanı Pierre (İlk kısımda,,) hayatın anlamsızlığı ve boşluğu nedeniyle kendini ölü gibi hissederken, Napoleon'un askerlerince yakalanacağı ve idama mahkum edileceği ikinci bölümden sonraki 300 sayfa boyunca (..o da affedilir ve ölümü çok yalından görmüş olur..) güçlü bir şekilde hayatı duyumsayabilen ve asıl görevini arayan birine dönüşür..
  Özetle anlatmaya çalıştığım ölümü görmenin  ya da onu göz önünde tutmanın aslında güçlendirici ve yaşamı daha iyi anlamamızı ve yaşamamızı sağlayan bir yararının olduğudur..
(SONUÇ OLARAK KORK MA ONDAN,,
ÖLÜM BİLE SAN ÖĞRETİR..)
  Daha iyi yaşamak için ya da yarattığımız ufak dertlerin aslında hiç bir önemlerinin olmadığını, idam mangasının karşısında bulunduğunuz bakış açısıyla görebilmek için bunu gerçekten tecrübe etmiş olmanız gerekmeyebilir,, ama bir an önce uyanmanız farkına varmamız şartıyla..
   Bir tek kere ölme hakkına sahibiz,, bir tek kere yaşama hakkına sahip olduğumuz gibi..
   

  Dolayısıyla onun kıymetini anlayabilmek için ve daha kaliteli ve doyumsatıcı bir hayat yaşamak için metastas yapmış bir kanseriniz olması ya da ölümcül bir trafik kazası geçirmiş olmanız gerekmemeli..
(NE BÜYÜK BİR MACERA OLDUĞUNU YAŞAMININ..)
  
  Onu deneyimleyerek ve verilen örneklerden gözlerinizi kaçırmayarak ve yardım derneklerinde bu insanlarla karşılaşarak ve hatta mezarlıkları gezerek bazen, bakış açınızın değiştiğine şahit olabilir, ne gereksiz şeyleri kafanızı taktığınızı ve ne hoyratça zamanı savurduğunuzu anlayabilirsiniz belki kolayca..
   
  Kalan ömrünüzde  hayatın yaşamaya değer olduğu bilincine henüz sağlıklıyken ulaşacağınız ve tüm musibetlerin sizden uzak duracağı bir yaşam kurmanız dileğiyle..
                                                                                       (Çetin TARI) 
   
   

  

GÜNÜN VİDEOSU: 

ÖLÜMDEN SONRA HAYAT?




   GÜNÜN KARİKATÜRÜ:)

ANARŞİZMİN KURUCUSU; BAKUNİN..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder