6 Aralık 2016 Salı

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

DENE


(NE HÜZÜN, NE MUTLULUK)
   Denemediğin sürece (olmayacağından)emin olamayacaksın ve yaşamış sayılmayacak.
   Özellikle sona yaklaştığı fark
ettiğinde ve elinde daha az imkan;     
   Yaptıklarından ziyade yaşamadıklarının pişmanlığı acıtacak içini...
   Yaptıklarına olan pişmanlığın kısa sürecek ya da ve zaman derman olacak pelesenk merhemini sürerek üzerine.
   Oysa yapamadıklarına olan pişmanlığın katlanacak artacak, yaşamamış olmanın ağır hüznü ile el ele.
   Denemediğin sürece bilemeyeceksin; dünyanın en güzel aşkını yaşamak veya kalbinin kırılması.
   Kaldı ki, denemeden önce elinde koca bir sıfır varken denedikten sonra en azından bir umut, denemiş olmanın rahatlık veren meltemi... 
   O halde yaşamın deneyimlediklerinle anlam kazanacak ve Nietzsche'nin deyimiyle ölüme yakıp yıkılmış kalelerden başka bir şey bırakmayacaksın,
   Pişman olmamak ve yaşamak için
(SADECE ANILAR KALACAK)
gerçekten...

   Yaşanması mümkünken ertelediğin her şey, yarının  pişmanlığı olacak.
   Sözün özü say ki öldün bugün;
   Hani olmaz ya oldu ve sen yalvardın, yakardın bir tek gün daha versinler diye sana.
   Ama iyi düşün;
   O gün geldiğinde sana asla verilmeyecek tek saniye bir yana, sana bir tek gün daha verdiler diyelim:
   Anlıyor musun?
   Bir tek günün daha oldu:
 İşte bu gününü,
   (Ama bana sorarsan bundan sonraki her gününü) bu anlaşmayı hatırlayarak,
   o bir tek gününmüş gibi yaşa...
Çetin Tarı/Aralık

4 Aralık 2016 Pazar

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

11:37

   ''Gezinen bir gölgedir'' der Macbeth, Hayat için;
(MELANKOLİA)
   ''gariban bir aktör.
   Sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur...
    Ve sonra duyulmaz sesi,
   bir masal olur...
   gürültücü ve öfkeli bir ahmağın anlattığı,
    ki yoktur anlamı...''
   Pazartesi günleri daha çok böyleyim aslında; melankolik, sıkıcı...
   Sebebi belki, üzerinde güneş batmayan imparatorlukların en yağmurlusunda bulunmuştur, kaldı ki saat te pek uygun:
   İngilizlerin yaptığı (durumumla ilgili) bu araştırma kişilerin en üzgün oldukları saati ortaya koymuş.
( BU DURUMLARDA DA OKU)
   Buna göre neden bu halet-i ruhiye içinde olduğumu anlamak zor değil...   
   Öyle ki; araştırmaya göre en mutsuz olduğumuz sabahmış;
   Pazartesi gününün saat 11: 17'si...
   Araştırmanın neyse ki devamı da yapılmış.
   Hüzünsel saatlerin sona erdiği ve kendimi toparlayacağım saatleri de tespit etmişler:
   Öğleden sonra saat 14:35...
  Bu saatten sonra kişi keyiflenmeye başlıyormuş
   ve sendrom azalmaya...
  Henüz  uzağım buna; daha üç saatim var.
   Hüznümün keyfini,
   susuzlukta limon yalıyormuşçasına çıkartmaya...

  Çetin Tarı/ Aralık
  

PAZAR

Dükkanın kapalı olduğu bu günde
aşağıdakilerdir
arayıp soranlar için
dileklerim...
Çetin T.


(AŞK)




(MUTLULUK)

(TUTKU)



BEN..

VE BEN...


3 Aralık 2016 Cumartesi

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

DUYGU

   Kendimle ilgili şeyler anlatmak sana;
  sokakta alelade yürüyen kadın, erkek herkesin bir

parçasıyla ilgili aslında...
   Hani her şeyin bir olduğunu söyleyen Sufi (ve uzak doğu, ve kuantum fiziği ve ...) söylemine paralel...
   Kendimi anlattıkça en azından, benim gibi olan (çok büyük) bir kısmı da anlatmış oluyorum sana ve aslında kendimi  de tanımış...
  Garip şeyler öğrendikçe kendimle ilgili, aslında Apriori tabir edilen, duyusal ötesi sezi ile, inandığım şeylerin bilimsel (ya da ona yakın) kanıtlarını görüyor satırlar arasında, rahatlıyorum;
   Bilmek böyle bir şey;  gizem, öğrendikçe azalıyor ve sen,
   sana daha çok yaklaşıyorsun;
   olman gereken,
   seni bekleyen o özel insana...
   Velhasıl bugün duygularını (fazlasıyla) bastıran  bir insan olduğumdan, söz edeceğim sana ki; karşılaştığımızda ''neden böylesin?'' sorusunu (sen de) sormayasın  diye...
   Herkes gibi değilim ve
(olmak ister miydim? ya da belli etmeyen herkes benim gibi mi?) 
(GÜÇ)
   bir duvar gibi anlamsız durmak çoğu zaman, kazınmış benliğime...
   Ben gibi insanların nasıl olduğuna dair bir şey daha öğrendim demiştim ya: kısaca duygularını bastıranlar' olarak, 'ben' (biz) tipik olarak şöyleyiz:
   1960'larda, yani Psikoloji biliminin tavan yaptığı yıllarda, psikologlar 'Bastırıcı' ve 'Duyarlılaştırıcı' denilen iki tür insandan bahsediyorlardı.
   Örneğin iki gün sonra ameliyat geçireceğini düşün;
   kimi bunu zihninin gerisine atıp zamanını dikkat dağıtıcı etkinliklerle doldururken (bastırıcılar),
  kimi ise bu durumda, devamlı olacağı ameliyattan ve olumlu ya da olumsuz durumundan bahsedermiş. (duyarlılaştırıcılar)

   Bu iki durumdan hangisinin daha sağlıklı olduğu tam olarak bilinemiyor aslında ve iki farklı kişilik özelliği olarak vurgulanıyorlar sadece..
   Yani sağlıklı olup olmadığım konusunda emin değilim ve fekat, 'sosyal açıdan tercih ötesi değerlendirildiğimi' de belirtmek isterim sana....
   Bastırıcı insanlardanım ben kısaca...
   Benim gibilerin kaygı düzeyleri düşüktür ve hayli savunmacı kişileriz biz... 
   Ama işin aslı, kendimizi diğerlerine göre, olumsuz duygulara yatkın olmadığımıza sürekli inandırmakla meşgulmüşüz...
   İlginç ve sıra dışı insanlarız bu iyi,
   Ancak özellikle olumsuz duyguları ölçtüğünde, çok şiddetli tepki verebilirmişim...
  Ya kendimi kandırıyorumdur bu durumlarda ya da kavramlardan ne kadar uzak olurlarsam olayım,
   soğuk kanlı, esnek, ve sakin izlenimi vermeye çalışıyorumdur...'
 diyor davranışçı psikologlar benim (bizim) için...
   Senden istediğim, eğer paylaşmıyorsam duygularımı, bu yazı ardına sığınmadığımı bilmendir...
   Sadece durumu anlayıp olabildiğince eğitmeye çalıştığımı bil kendimi; 
   Yine ve yine; senin için elbet...

Çetin Tarı/Aralık

1 Aralık 2016 Perşembe

ÖLÜ ADAM BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

YALNIZLIĞI ARA

(ÖNCE YALNIZLIĞI ÖĞREN)
   Yarım kaldığını düşüneceksin çoğu zaman ve eksik parçanı arayacaksın Aristo'nun
ruh eşi dediği şeyi arar gibi.
   Biriyle tanışacaksın,  olması gerektiği bir gün;
   ve diğer yarın sanacaksın...
   Fakat yalnız olduğunu fark ettiğinde  hâlâ,
    onu suçlayacaksın yine doğru kişi olmadığı veya olamadığı için..
   Ardından başka vaatler gelecek kanacağın, ve başka birine açacaksın kalbini, bu kez bulmuşsun gibi zafer edası ile...
   Çoğu zaman bir sınırı olmayacak arayışının ve hatta arada, yakın olduğun bir istinanın dahi hayatına yeni boyutlar katabileceğini umman ve hatta gerçekten de öyle olması bile;
    asıl sorunun;
   
(RUH EŞİN SANACAKSIN ONLARI)
kendi kendini bütünlemekten sorumlu tek kişinin,

    sen olduğunu fark etmekten geçtiğini anlamanı engelleyemeyecek;
   zira seni tamamlayabilecek tek kişi;
   eksik parçan ve
   aradığın nihai kurtarıcı
    ve hatta olmayan ruh eşin bizzat; 
     sensin...
(ARAMAK)
   Bunu kimse bir diğerine sunamaz anlayacağın ve yanlış olduğuna inanmak kendini kandırmandan başka bir anlam ifade etmeyecek üzgünüm...
   Velhasıl aksi, duygusal hezeyanlara, tehlikelere ve kalbinde açık yaralar açacak daha büyük yalnızlıklara sokmak olacak kendini ve bulduğunu sandığın her ilişkide, kendin ve diğerine yaptığın haksızlık...
   Yine de dinlediğin her şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmeyeceksin ben söylemiş olsam bile,
   zira anlaşmıştık bu konuda:
  O yüzden hayatta en pahalı şeyin tecrübe olduğunu öğreneceksin
    ve kazanman için
   öncelikle ve çoğu zaman kaybetmen gerektiğini...

  Çetin TARI/ARALIK




30 Kasım 2016 Çarşamba

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

UYKU

(UYUMAK İÇİN ÇOK GEÇ)
   Beyaz bir balinanın kalbinde dalacaksın uykuya,
  Camdan papuçların ve tekini arayan bir prens...
    Denizler boyu uçacak düşlerin ve rüyaların mutluluk kokacak tuzlu, gizemli bir mağaranın tortul ve yaşlı damarlarında... 
   Ve Güneş
   ve Ay,
   uzak olsa da sana;
   dokunamayacağın kadar uzak...
    Yine de hiç bir sabahın güneşsiz
    ve hiç bir karanlığın Aysız geçmeyecek asla...
  Uyandığın sabahlar,
   aynaya söz vereceksin benim için;
   ''Bu sabah da
   vicdanımdan başka kimseye hesap vermeyeceğim...''
   Düşüneceksin elbette,
   kedi mırıltılarıyla uyandığın kiraz sarısı bir sabah,
  'Hayat gerçekten bir uyku mudur;
  ölünce uyanılan...'
   Öyleyse eğer,
(UYKU)
   vaktimiz yok;
    Benim anladığım;
ölmeden önce uyanmalı tez vakit...
Çetin Tarı/ Kasım

29 Kasım 2016 Salı

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

IŞIK

(IŞIK)
   
   Kapanınca gözlerin, güneş ışınlarından; akışkan, büyülü ve parlak damlalar, parmak uçlarına dokunacak kurumuş ve tüylü yosunlar gibi usul...
   Velhasıl seveceksin yine de ışığı, ardını göremediğin buğulu camlarda asılı nemi ve çam iğnelerinin kokusunu...
   Bedenine, bileklerine, yüzün ve anılarına akan altın rengi damlalarla ıslanacaksın.
   Sonra ensende birleşen zarif topuzunun hemen altına ve oradan da göğe yükselecek, tekrar geldiği gibi, evine telaşsız...
   Yüzünde ışıl ışıl sevinçler gördüğün herkesin gönlünde;
   yıkılmış ve ahşap konaklar gibi yanan yüreklerin çıtırtısını hissedeceksin, yem yeşil sıcaklarıyla...
 
(YALNIZLIK)


    Birini seveceksin belki biçare ve umutlanarak elbet;
   En derinlerinde gözlerinin;
   Masum ve mahsun bir deniz kızı gibi, kendini görmek umuduyla...
   Ama en çok da yüreğin bulsun sabahı nihayet ve tazelensin diye kalp atışların...
  Sonra 'kimseler uyumasın' diyeceksin artık;
   'ölen tüm uykuların ruhları' zavallı bedenlerini sürükleyip geçerken önünden.
   Ve tüm bunlar nihayetlenince, bir çizgiye itaat etmesi için eziyet ettiğin ruhun,
   Yani serbest bıraktığında onu,
   açacak sonsuz yapraklarıyla bir nilüfer gibi...
   Bana güven...


  Çetin Tarı/ Kasım

(FINDIK)
  

27 Kasım 2016 Pazar


ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

AŞK


(AŞK)
   Mutsuzluğunun farkında olmayan bunca insanın mutluluğu, seni dehşete düşürecek...
  Geri duracaksın çoğu zaman yapış yapış aynılıkları  bulaşmasın diye sana ve merakla yine de, izleyeceksin onları nasıl olur da böyle yaşanabilir diye?
(BERABER OLAMAK)
   Oysa ki aşk üzerinde dahi anlaşamayacak kadar aciz olacaklar.   
   Köktenciler günah diyecekler aşk için, yasa sahipleri ise yasak,
   Doktorlar fiziksel veya en fazla ruhsal, mekanik bir rahatsızlık, yaşlılar uzak, gençler hoyrat ve bir tek sen, günü gelince elbet; en uzun süren aşkın karşılık görmeyen aşk olduğunu fark edeceksin... 
   Filozofları okuyacaksın onunla ilgili bir anlam verebilmek için ve Nietzsce; seni güçlendiren bir eziklik diyecek ona,  Schopenhauer için anlamsız bir acayiplik, Platon için yazdığı Şölen'in kendisi  ve Marx için ise emek olduğunu göreceksin ya da devrimin ardındaki alevin bizzat kaynağı... 
(ZAMAN)
     Ve o gün geldiğinde (ki ille de gelecek) şairin dediği gibi o, ''Bekle'' diyecek giderken...
   Ve sen beklemeyeceksin elbet zira beklememeli hiç kimse, kurumuş, saatlere benzeyen sarı yapraklar arasında...
   Gelmeyecek...
   Ölüm sanacaksın bu sessizliği ve yalnızlık ki ölüm ninnisiyle uyuyan... 
   Ama kimse ölmeyecek ve hatta yeniden ve yeniden yeşerecek tekrar hayat.
   Boşlukları kabul etmeyen fizik yasaları açtığın boşluğu, olması gerekenle doldurmak için  ayrılıkları kullanacak, yerlerine yenisini gelsin diye ve tekrar kurulsun zemberek, dağılsın kağıtlar, mutsuzluğunun farkında olmayan mutsuzlar avunsun diye tekrar...
   Velhasıl o gün geldiğinde;
   Cennetten kovulmak pahasına sevmeyecekse seni,,
   Asla kalbini verme diyeceğim sana...











PAZAR...

Arayıp
sorduğunuz
için
(KİTAP OKU BUGÜN)
Thank U
ve fekat
dükkan
bugün
kapalı...

NOT: Bu arada dünkü yazımın altına yorum yazan ve inanılmaz kalemiyle birkaç dakika boyunca nefessiz kalmama neden olan Ece Evren Hanım'a teşekkürler...
   Bizimle paylaştığı samimi duyguları için...
   Dediğim gibi sevdiklerimizle biryerlerde tekrar buluşacağız...


(YA DA ARKADAŞLARALA BULUŞ)


(YARINA KADAR)

26 Kasım 2016 Cumartesi

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇ KİMSE

GİYOTİN

   En basit anlamıyla sağduyunun ulaştığı son nokta olduğunu göreceksin bilimin ve tüm doğmalara,
(GÜLÜMSE)
tüm yobazlıklara, aşırılıklara, köktenci savunma ve gözü kara bağlılıklara karşı seni koruyan...
   Bununla beraber kendi doğrularını bulmanı önereceğim sana 'kendi hayatının, kendi anlamını' bulman gerektiği için...
   Diğer yandan gerçek hikayeler anlatacağım sana, ne kadar korkunç görünseler de gerçek oldukları ve gerçek yalanların sahibi kötülerin, ellerine güç geçtiğinde sen gibilere yaşam hakkı tanımayacaklarına ispat...
  İlk hikayen en ünlüsünden iki bilim adamıyla ilgilidir ve karanlık çağlarda da olsalar (bugün burada olduğu gibi) yaşam amaçlarına ne kadar bağlı ve onlara direndiklerini anlatan:
   ''Asıl eğitimi hukuk dalında olan fakat kimyacı olarak tanıyacağın ünlü Lavosisier, Parisli bir avukattı...
   Bilimsel gözlem ve yorum üzerine yaptığı konuşmalar ve kimyanın temellerine olan katkısı asıl ününü kazandırmıştı ona...
   Bilimi reddeden yobazları gösterip 'Bu kelleler hiç bir işe yaramaz' dediği için tutuklanmıştı sadece...
  Aynı gün yargılanıp, Fransızların ceza dünyasına hediye ettikleri acımasız giyotine mahkum edildi...  
    Lavoisier'in son isteği bilim adına bir manifesto niteliğindeydi;
   kendi kadar ünlü matematikçi arkadaşı  Lagrange'i çağırıp ondan son bir istekte bulundu:
  
(MERAK ET)
''Kafam...''  dedi,
   matematiksel fiziğin temellerini atan büyük matematikçiye;
   ''sepetin içine düştüğünde gözlerime bak...''
   ''eğer iki kere göz kırparsam insanın kafası kesildikten sonra da, bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir...''
   Pamuklarla sarmalanması gerektiği halde onlar tarafından acımasızca katledilen Lavoisier'in kafası, sepete düştü...
   Ve gülerek iki kere göz kırptı...
   Sonrasını Lagrange şöyle yorumlamıştı...
   ''Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir...
   ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecekler,
   insanlığı da süründürecekler!''
   Hikayen, gökten düşen üç elma ya da 'sonsuza dek mutlu yaşadılar' klişesiyle bitmiyor üzgünüm...
   Ama ölene kadar, son nefesine kadar,
   düşünmeye devam etmeni, korkmamanı salık veriyor...
   Ve her ne şartta olursa olsun,
    gülümsemekten vazgeçmemeni...
(DÜŞÜN)

    




24 Kasım 2016 Perşembe


ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 12

ÖĞRENECEKSİN

(DÜŞÜNECEKSİN)
   Tolstoy örneğin; bisiklet sürmeyi öğrendiğinde tam 67 yaşındaydı ve bir gün sırf bu nedenle  “Tolstoy'un Bisikleti” diye bir kavram duyduğunda ne demek istendiğini anlayabileceksin
ve “ hiçbir şey için geç” olmayacağını... 
   Velhasıl öğrendiğin her şey ayakta durman için daha güçlü destek olacak sana gün be gün...  
   Mutlu olmak için gülümsemenin çoğu zaman yeterli olacağını göreceksin ve gördüğün her varlığa kalbinin atmıyor olmasını umursamadan gülümseyeceksin...
   Her şeyin aydınlık yüzünü görebilen iyimserliğin bir salgın gibi onlara da bulaşacak...
   Başlı başına varlığın ve  kalan başarılarınla da gurur duymayı öğreneceksin. Kimi zaman en yakın ve dostlarınla da gurur duyacağın gibi...
   Aklını, zihnini, duygularını arı olmayanla kirletmeyecek ve Tebrizli misali ;hep güzeli görmek için çabalayacak ve elbet sonunda da en güzel dünyayı sen yaratacaksın...
(BASİT ZEVKLERİN OLACAK)
   Aklının dinginliği tek rehberin olacak ve herkes kıskanırken güzelliğini, sen alı al, moru mor, sana bu en yakın dünyaya kalan her renginden saçacaksın gönlünün en zengin paletinden...
   Yalnız güzel, yalnız en iyi ve seni en mutlu eden için çalışmaya ve en iyiyi umarak, varlığını kar altında; dışarıdaki fırtınayı umursamadan başını çıkarmaya çalışan bir kardelen inadıyla dünyaya haykıracaksın; ''filizleneceğim!''
(ÖĞRENECEKSİN)
   Yanlışların da olacak elbet seni sen yapan. Geçmişi ve yanlışlarını bir rehber gibi koynuna alıp şefkatle yarına bakmaya da devam edeceksin....
   Yüreğin kaygıyı toz edecek kadar geniş olacak sonra ve kızgınlık ya da öfke bulamayacak kapısını:
   Bozguna uğramayacak kadar yüce olacak artık ve üzüleceğin şeylerin seni ele geçirmesine izin vermeyecek kadar güçlü...
  Ne zaman mı?
  Belki yüz yirmi gün...
  Bu yazının biteceği güne kadar yani, seni beklediğim güne...
   Sadece bu kadar...
Çetin Tarı/Kasım







ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 11

SEN

   Karşına çıkan insanlar doğru insanlar olacaklar üzseler de seni, demek istediğim kimseyle tesadüfen karşılaşmayacaksın. Yanlış olduklarını düşünsen de
(KADER)
öğreneceksin; tecrüben aldatılmak olacak, tekrar tekrar düştüğünde yürümeyi öğrenirken sen sağlamlaşsın diye kemiklerin...

   Yaşadıkların zaten yaşayacak oldukların olacak; ne bir eksik ne de fazla.
   Hiçbir şey yaşadıkların ve yaşayacaklarını değiştiremeyecek, en küçük ve gözlerinle şahit olamayacağın, duyamayacağın kalpler ve hissedemeyeceğin dokunuşlar kadar uzak, küçücük ve önemsiz şeyler dahi değiştirme gücünün sınırları dışında olacak...
   Dersini alman ve ilerlemen için ne yaşarsan yaşanması gerektiği için olacak ve kaderin olduğu için ve aksini ispatlayacak bir fizik yasası bulamadığı için henüz insan...
   O halde karşılaştığın ve tecrübe ettiğin her şeyin mükemmel olduğunu düşünmemen için hiç bir neden yok, zira geri çekilip büyük resmi görme şansı verilmedi sana. Sadece bekleyip son kertede gerçekten de öyle olduğunu onaylamakla kalacak, bununla avunacaksın...
   Başlangıç yaptığın her an da doğru zaman olacak ama; umutla ve inatla, kadere inat, akışa ve tüm kadim geleneklere, dogmalara inat yürüyeceğin.
    Sadece yeni bir şey olmasına hazır mısın ona karar vereceksin, bu yeter; kaldı ki o senin olmaya zaten hazır ve öyle davrandığın sürece zaten senin olacak...
(OKU VE OKU)
   Velhasıl bitene de üzülmeyeceksin artık, biten şey, hayat dahi olsa veya hayatın sona ermesine benzer bir ayrılık; serbest bırakacaksın  gitmesine izin vererek...
  Eğer sevgi ise aranızdaki mutlaka kavuşacağınızı bileceksin; zira bu dünyaya ait olmayan, elle tutulmaz ve en ulaşılmaz sırların ardına gizlendiğini bileceğin bu kavrama ve ona güveneceksin tüm kalbinle...
   Değiştiremediğin ama kabul etmeye hazır olduğun kendinle barışarak aynadakine güveneceksin artık...
  Başka kimsen yok hayatta,
   Tek dostuna, ona iyi bak...
Çetin Tarı/ 2016
(REKLAMLAR)


23 Kasım 2016 Çarşamba


ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 10

YAŞ ALMAK

(GEÇEÇEK...)
 Hayatta pek çok sınırla karşılaşacaksın ve bu gün en geçilmek istenmeyen ve en uzak görünüp birdenbire ve bir duvar gibi önüne dikilecek en acımasızından bahsedeceğim sana...
  Sessiz sedasız gezinen, kendi halinde ve kendi dertleriyle vade dolduran iyi görmeyen ve duyamayanların eksilen duyularıyla yaşamaya çalıştığı o uzak sınır ülkesiyle.. 
  Hemen şu an gezdirdiğinde de bakışlarını, görüş açındaki her insanın uzun yaşamak istediğini fakat kimsenin yaşlı olmak istemediği bir ikilem sezeceksin hazır ol...
  İnsani yönden bakacaksın sonra ve anlayacaksın ki; ölümün işlevi aslında yaşlılığa son vermekten ibaret...
   Başına çok şey gelse de insanoğlunun; yaşlılığın muhtemelen en beklenmeyeni olduğunu göreceksin...
  Dünya Sağlık Örgütü'nün açıkladığı ve aklımın bir türlü almadığı rakamlardır aslında bugün, anlatmak istediklerimin en garibi ve üzerinde düşünmeye değer olanı üzerine:
   Buna göre dünyadaki (tüm) ülkelerde en yüksek intihar oranının 75 yaş üzeri bireylerde olduğu görülmüş...
  
(ÇOCUK OLMAKTAN HİÇ VAZ GEÇME)
Okuduklarıma göre, gençler intihara daha çok teşebbüs ediyorlarsa da; ölen kadın ve erkeklerin çoğu ileri yaşlarda olanlarmış...

 Her intiharın kendine özgü hikayesi var şüphesiz,
 fakat ihtiyarların intiharlarında gözlenen başlıca nedenlerin; hastalık yalnızlık ve depresyon olduğu tespit edilmiş...
     O halde;
   ''Kimse hayatı yaşlanmakta olan biri kadar çok sevemez'' diyen Sofokles yanılmış olmalı...
   Velhasıl De goulle'ün dediği gibi olmalı bu yazının özeti;
   ''Yaşlılık bir gemi enkazı...''
   Benim özetim ise 'Onları görmezden gelme' demek olacak sana.
   Onları görmek çok zor gelecek olsa da sana...
Çetin Tarı/ Kasım



(REKLAMLAR;)

  

22 Kasım 2016 Salı



ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 10

KİTAP

(PENCERENİN ARDINDA)
   Harika kitapların olacak ve çoğunu beraber okuyacağız.
   Bazen tartışacağız üzerlerinde ve çoğunlukla belki, fikir ayrılığına düşüp sessizce protesto edeceğiz birbirimizi.
  Sen  Hamingway'in kitabını çok beğeneceksin; 'Çanlar Kimin İçin Çalıyor' başlıklı
   ve  bense gözündeki değerim artsın diye muhtemelen, çok  bilmişlik yapacağım John Doe'nun aşağıdaki sözlerini hatırlatarak sana..
 
(OKU)


(Fındık; arka ayaklara dikkat ;)

   ''Her insanın ölümüyle eksilirim'' der John Doe... ''Çünkü insanlığın bir parçasıyım.
   İşte bu yüzden,
  çanlar kimin için çalıyor diye sorma,
   Senin için çalıyorlar...''
   ve sana söyleyemeyeceğim zamanlarda belki
   Albert Camus olacak aklımda;
belki yok veya gidecek olduğundan...
   ''O halde tek seçeneğimiz,
   estetik açıdan bize en uygun intihar şeklini bulmak:
   Evlilik ve
  haftada kırk saatlik bir iş,
   ya da bir tabanca...''
  Kim bilir belki de
   bunların tümüne sahip olacağım zavallı bir vaz geçme anında...
  Ve yağmurlu bir pazar günü
   ne yapacağını bilmeyen milyonlarca insan gibi,
   Ölümsüzlüğe özenerek aslında...


Çetin TARI/ Kasım

20 Kasım 2016 Pazar


ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 9

YÜZ

   Yüzlerine bak...
(YÜZ)

   Her şeyin yazılı olduğunu göreceksin...
   Mutsuzluk, kararan yılların gölgeleri,
   göz yaşlarının açtığı vadiler,
   hayal kırıklıklarının, kaşların hemen üzerine yığdığı puslu tepeler...
   Hüznün pas gibi içten içe yaktığı ve yıkılmış kaleler gibi ağır devrilen göz kapakları...
   Onları anlamak için yüzlerine bakmanı tavsiye edeceğim sana ve bakışlarını kaçırmamanı.
   'bir tek gözler değişmeyecek yaşlanınca' diye yalan söyleyecekler sana inanma; her şey bozulacak.
  Mutlu olmayı asıl sebebin, görevin sanacaksın aldanarak; inanma onlara ve sadece yüzlerine bak.
   Sana bakmıyorlarken ama...
   Ne trajik hayatlar ve hayatın bizzat kendisi...
    Belki de bu yüzden severim Schopenhauer'i; insana acı verecek kadar dürüst olduğu için sözleri ve aslında 'Dost'un yeri geldikçe acı söylemesinden'  yana olduğum için...
   Bu sebeptendir işte, severim açık sözlerini,kötümserliğini, mutsuzluğuma ayna oluşunu...
   Doğuştan gelen tek yanlışımız olduğunu söyleyen Schopenhauer'i örneğin;
   'Varoluşumuzun asıl nedeninin mutlu olmak olduğunu sanmamızdır!' diyen kaba dehayı...
   Bu inançta devam ettiğimiz müddetçe ...
   dünya bize çelişkiler içinde bir yer olarak görünecek...
(NEFES AL)
   çünkü her adımımızda, büyük şeylerde olduğu kadar küçük şeylerde de,          dünyanın ve hayatın mutlu bir varoluş için uygun olmadığını bütün açıklığıyla göreceğiz...
   Bu yüzdendir ki
   neredeyse tüm yaşlıların yüzlerinde
  hayal kırıklığı dediğimiz
   bu ifadeyi okuyacaksın...
(Çetin Tarı 2016/ kasım)



19 Kasım 2016 Cumartesi


BUGÜN PAZAR

VE BUGÜN İLK DEFA BENİ GÜNEŞE ÇIKARDILAR

   Ve fekat pazarları dükkanın kapalı olduğunu söylemiştim sana.
   Şimdi senine dışarı,
   Güneşe çıktığımı hayal edeceğim sadece...
   Sadece sen ve yanı başında sadece ben...














WHIPLASH 
(İZLEMELİSİN BUNU YA DA BERABER İZLERİZ ZATEN!)







closed yazısı ile ilgili görsel sonucu

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 8

GÜZEL

   Dün için üzgünüm.
  Herhangi bir zaman içinde bakıp bir sayfayı eksik görmüş olmalısın ve eminim umursamışsındır zira hepsi, her şey sana yazılıyor.

(GÜZEL)

   Yatağına sert çarpan ve durulması zor, incelmiş bir kıvrıma gelen bir akış içinde ömrüm.
   Şu an için elbet ve umudum bir kaç ay geçince daha geniş bir zeminde ve güneşli günler altında sakin, ılık akacak yine ışıldayarak...
   Düşüncelerimi toplamaya çalıştıkça suya düşen bir taşın durulmuş zeminden çamur kaldırması gibi görünmez oluyor her şey...
   Yine de sadece köşeyi döndüğünde bile seni bir şeylerin bekliyor olduğu fikri dayanmanı sağlıyor sanırım...
  Velhasıl 'hayatta rehber edindiğin fikir nedir? diye, muhtemelen dünyanın en soyut ve o yüzden en zor sorusunu soracağını  bildiğimden bana bir gün;
  bir süredir hazırlanmaya çalışıyorum buna...
 
(GÜZEL ŞEYLER OKU)
  Sana vereceğim cevap elbette ki o an için belki, daha iyi olacaktır ama şu an olsa ressam John Constable'ın şu sözlerini devşirirdim, sanki kendiminmiş gibi ve seni etkilemek umuduyla;
   ''Hiçbir şey çirkin değildir;
  hayatımda çirkin olan bir tek şey bile görmedim:
  bir objenin şekli nasıl olursa olsun,
   doğru ışık, gölge, perspektif
   onu daima güzel gösterir...''
   Bu sözdeki bilgelik şu manaya gelir bana göre; bakış açın ve zihninin, ona verdiklerinle eğitilebilir ve seni daha mutlu etme kapasitesinin bulunduğuna...
  Söylemek istediğim şunun gibidir belki de;
  'Güneşin nefis bir şey olduğunu sen de bilirsin örneğin,
  Ve yağmur iç açıcı kokusuyla harika olandır,
  Rüzgarlar saçlarını okşar benim gibi
 ve kar canlandırır bembeyaz ışığıyla.
  Demem o ki 'kötü hava diye bir şey de yok' aslında ;
  Hepsi iyi havanın girdiği çeşitli kılıklar sadece...
(FINDIK'I SEV)
  Hepsi güzel hava ve hava hep güzeldir kısaca...
   Tümünün özeti olan ve sık sık düşündüğüm mottoma gelince; 
   Biliyorum ki sen de anlayacak
  Ve her sabah tekrar edip üzerinde düşüneceksin benim gibi;
   Daha güzel olsun hayatın
  Ve daha güzel görünsün diye her şey sana...
  İşte sihirli kelimeleriyle hayatıma anlam katanşey:
Bir şey yap.
Güzel olsun.
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor?
Güzel bir şey gör.
Veya, güzel bir şey yaz.
Beceremez misin?
Öyleyse güzel bir şeye başla.
Ama hep güzel olsun.
Çünkü her insan ölecek yaşta.
Geç kalmayasın…
Şems-i Tebrizi

16 Kasım 2016 Çarşamba

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 7

ON ALTI

   Bir sır vereceğim demiştim sana, uzun yaşam ve sağlık üzerine; işte şimdi anlatıyorum beni çok etkileyen ve en
(SAĞLIK)
kısa zamanda bir rutin olarak hayatıma ekleyeceğim bu şeyi...
   Bahsedeceğim şey, bir dini ritüel olmasa da,  yine de bir tür oruç: 12 saatten fazla süre için kalori almayacağın...
   Yalnız hemen gözün korkmasın Prf. Yörükoğlu'na göre bu süre içinde su ve kalorisiz içecekler alabilecekmişsin...
   Yapılan çalışmalar uzun süre kalori almamanın şaşırtıcı faydalarını ortaya koymuş.
   İnsan metabolizmasının binlerce yıllık evrimi göz önüne alınırsa bolluk dönemlerinde üreme ve büyüme, açlık dönemlerinde ise özel mekanizmaların devreye girmesiyle tamirat ve bir tür bahar temizliğine odaklanmaktaymış vücudumuz ki bugün sana bu bahar temizliği ve sebepleridir anlatacaklarım.
   Özetle; yediğimiz besinlerin kana karışması ve sindirimi 4-5 saat sürmekte. Bu zaman içinde kanda şeker ve yağ seviyesi önce yükselir ve bu süre (5 saat) sonunda da tekrar düşmeye başlıyormuş.
  Püf Nokta: Diyelim ki acıkma anı olan 4-5 saat sonunda da yemek yemedin, ne oluyor metabolizmada?
   1. Karaciğer ve kaslarında önceden depolanan şeker (gilikojen) devreye girip harcanıyor ki bu depoların ömrü 6-7 saat.
(SPOR)
   2. Şeker tükenince metabolizmamızın en önemli rezervi yağlara sıra geliyor. Son yemekten 12 saat sonra yağ yakmaya başlıyorsun.
   3. Vücut hafiften kıtlık durumunu sezip koruma mekanizmalarını devreye sokuyor:FOXO denilen gen uyarılıyor.
   Bu gen hücrelerimizin çöpçüsü diyebileceğin Lizozomları uyararak içlerindeki eskimiş DNA'lı ve bozulmuş yapı ve proteinleri yemeye (temizlemeye) başlıyor.
   FOXO aynı zamanda hücre içinde ki tamirat genlerini de uyararak yeni ve taze yapıların üretilmesini sağlıyor yani bahar temizliği ile bir yenilenme ve dönüşüm mekanizması oluşuyor ki bu olaya Otofaji denmekte.
   Yeni duyduğun bu kavram, aslında son yıllardaki Anti-aging araştırmalarının da merkezini oluştur. (aslında her hangi bir ilaç ya da mucizeye değil sadece bir süre için aç kalmanın yeterli olduğunu biliyorsun artık).
   Velhasıl kalori kısıtlaması kişiyi hastalıklardan korumakta ve ömrü uzatmakta, örneğin 1/4 oranında kalori almayı kesersen (2000 değil de artık 1500) ömür beklentisi bu kadarcık bir oran için bile % 15 civarı artıyor...
   Final ise bu orucu nasıl tutacağınla ilgili: Akşam sekizden sonra hiçbir şey yemiyorsun ve 16 saat süresince bekliyorsun ki yukarıda sana anlattığın temizlenme yenilenme süreci (anti-aging) gerçekleşsin. 
   Ertesi gün öğlen saat 12'de oruç bitiyor
   Bu arada su ve kalorisiz gıdalar içebiliyorsun diyor Profösör'ümüz ve bunu haftada bir iki kez yapmak sağlık ve ömür beklentisi üzerinde inanılmaz faydalar sağlamakta...
(FINDIK)
  Doğrusu kafama fazlasıyla yatan bu yazıyı okuduktan (ve yazdıktan sonra) hücrelerimdeki çöplerin ağırlığını iyice (psikolojik tamam!) hissetmeye başladım.
   Dediğim gibi aslında, bunlar benim için yazıldı ama seninle de paylaşmak istedim ve belki bir gün birlikte uygularız diye,
   Kim bilir...
Çetin Tarı/ 2016