22 Aralık 2015 Salı

 SENİ TAMAMLAYACAK RUHU ARA. HER PEYGAMBERİN ÖĞÜDÜ AYNI ZİRA; 
''SANA AYNA OLACAK İNSANI BUL...''
YA DA KİTABIMDA NELER VAR...

YALNIZLIK ANA TEMA
   Damdan Düşenle Sohbetler, arka bölümünde de yazdığım gibi aslında kişisel yaşanmışlıklardan ve yazanın
bizzat tecrübe ettiği, kendisine iyi gelen (özellikle bilme erdemiyle kendini elzem kılan) olabildiğince bilimsel ve bir yazarın beslenmesi gereken en derin kaynak olan hikayeler dilinde yaşanmış ve yazılmıştır...
   Velhasıl aslında yazdığım her şey senin için değil bizzat kendi arafımdan kurtulabilmek için kaleme alınmıştır, öğrendiğim ve unutmamam gereken...
   Sufilerce bahsedildiği gibi, ''Bir çiçeğe dokunan bütün çiçeklere dokunmuştur'' sözünün gerçek olduğunu ve fizikteki ''Bir elektron diğer tüm elektronların durumundan haberdardır ve hatta tüm evrende var olan elektron sayısı toplamda bir'dir'' bilgisini (a priori düzeyde) gerçek sayan ve hayati mottolarından biri kabul eden bir arkadaşın olarak zaten ''yok senden farkım'' anlayışıyla, yazdığım her şeyin aslında senin de tecrübelerini oluşturduğunu ve sana da iyi geleceğini gayet iyi biliyorum...
   Ve fekat ne var kitabın içinde? dersen içindekiler bölümü işine yarayacaktır belki diyerek aşağı, akışı özetlemiş bulunmaktayım...,

 Kim bir belki sen de ''Bir gün bir kitap okudum  ve hayatım değişti'' diyebilirsin 'Yeni Hayat' kitabının Osman'ı gibi...

VE ÇIKMAK, KURTULABİLMEK
İÇİNDEKİLER
1      Oturup korkunç kitaplar okudum senin için… Ya da içimde varoluşsal bir cinayet
2     Gittin mi büyük gideceksin, ayrılık bile gurur duyacak seninle… Ya da sadece gitmek
3      Bir yıldız gibi kaydı hayatından, yapabileceği tek şey dilek tutmaktı… Ya da bir film yıldızı olduğunu düşün
4     Karanlık bir odada kara bir kediyi yakalamak zordur, özellikle de odada bir kedi yoksa… Ya da yardım iste
5     Anlattıklarımın sadece inanılmaz tarafları gerçektir… Ya da iyilik bankası
6      Eğer camdan bir evde yaşıyorsan, başkalarına taş atmamalısın… Ya da kırık cam teorisi
7    Eğer telefonun çalmıyorsa aramayan benimdir… Ya da aksini düşün
8     Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin ve sen ağladığında onun gözünden yaş gelmeli… Ya da su, aslında nedir?
9    Cahille latife etme. Dili zehirli olduğundan, gönlünü yaralar… Ya da derdini anlatma, asla dinlemeyecekler
GÜZEL YAŞAMAK VE 'HEP GÜZEL ŞEYLER
OLSUN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE' DİYEN ŞEMS GİBİ
10.   Dik dur ve gülümse, bırak neden güldüğünü merak etsinler… Ya da omurga mı kişiliği belirler yoksa kişilik mi omurgayı?
11.  Bir erkek çocuğu doğduğu anda, tanrı eşini belirlermiş... Ya da bir peri masalı
12.  Hayallerinden, çok uzun zaman sonra gerçekleşebileceğini düşündüğün için vazgeçme! Zaman çok hızlı geçiyor…  Ya da Afrikalı çocuğun inatla yürüyüşü
13.  Sen hiç solgun ay ışığı altında şeytanla dans ettin mi? Ya da Eınstein'ın gizlilik formülü.
14.  Tüm dünya vazgeç dediğinde umut fısıldar; tekrar dene… Ya da tarihin en fazla okunan belgesi: Garcıa'ya Mektup
15.  Çirkin kadın yoktur, mutsuz kadın vardır… Ya da kendini gerçekleştirme
16.   Çünkü ben senin için ağlarken, sen başka birinin gülüşünü izledin... Ya da; metroda çalan Stradivarius
17.  Kadınlar kendilerini güldüren erkekleri severler ama onları ağlatan erkeklere âşık olurlar… Ya da insanların senden hoşlanmasını sağlamanın 6 yolu
18.  Dileğin, onu beklediğin unutulduğunda gerçekleşir. Bu hayatın; 'sen bakıyor iken soyunamam' deme şeklidir… Ya da geleceği inşa etmek
19.  Bekle dedi gitti, ben beklemedim o da gelmedi, ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi… Ya da kör kütüphanecinin dileği.
2
BELKİ AŞK
0. 
''Sadece, senden koptuktan sonra da, bedenimin seni isteyeceğine şaşıyorum...''   Ya da mutluluğun matematik verileri
21.  Penceren kirliyse, dışarı çıkıp manzarayı parlatman boşunadır… Ya da melekler mutluluğu nereye sakladı?
22.  Her gününü son gününmüş gibi yaşa, zira bir gün haklı çıkacaksın… Ya da bir dert ağacı ek.
23.  Nefret ediyordum o sinekten, şaşılası korkusuzluğundan, o böceksi kibrinden, vızıldayan cehaletinden… Ya da kusursuz insan yoktur
24.  Mutluluk gerektiğinde önemsiz şeylerle de meşgul olabilmektir… Ya da Feng-Shui'nin 9 yöntemiyle evini tedavi et
25.  Dün merdivenlerden çıkarken, orada olmayan bir adamla karşılaştım, bugün de orada değildi. Keşke dedim, keşke gitse... Ya da Feng-Shui'ye ait püf noktalar
26.  Şık olmalı erkek dediğin. Gelişi, gülüşü, bakışı ve hatta gidişi bile… Ya da Ockham'ın Usturası
27.  Her şeyin sona erdiğini düşündüğün bir an gelecek. İşte o an her şeyin başlangıcıdır… Ya da ölmek üzere olanların en büyük beş pişmanlığı
28.  Güzel gençler doğanın rastlantısallığındandır. Oysa güzel yaşlılar yaşlanmasını bilen sanat eserleridir… Ya da 100 yıldan fazla yaşamak
AMA HEPSİNDEN ÖNCE OKUMAK VE DELFİ
 TAPINAĞINDAKİ ÖĞÜDE UYMAK;
KENDİNİ BİL, DİYEN..
29.  Dün güzel bir kadın geçti kabrimin yakınından, kalkıp verecek oldum düşürünce mendilini; öldüğümü unutmuşum... Ya da yaş almak
30.  Kuş olsun insan olsun. Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı… Ya da dünyada yalnız 100 kişi kaldınız
31.  Çocukluk gece yarısı tuvaletten odana koşarken, kimsenin seni yemediğine sevinmektir… Ya da sürekli ölür ve her 7 yılda bir tekrar doğarsın.
32.  Bugün, bir daha olamayacağın kadar gençsin. Yarının hatırına kıymetini bil… Ya da yaşam süren; 5 yıl, vücudunun değeri; 45 milyon dolar
33.  Aşk, birine seni mahvetme yetkisi verip, bunu kullanmayacağını ummaktır… Ya da Konfüçyus'un aşk öğütleri
34.  Hayvanların dini olsa, insan, şeytan olurdu… Ya da sandığın kadar özel değilsin
35.  Matematikte de olur bazen; değer verirsin ve yanlış çıkar… Ya da sadece aptallar mı mutludur?
36.  Bir kadeh daha şiir içsem, körkütük şair olsam… Ya da öyle bir özleyeceksin ki, gittiğine utanacak
37.  Bisiklet sürmek gibiydi aşk. Öğrendiğinde ilk işi, elini bırakmak oldu… Ya da yalnızlık aslında gereklidir
38.  ‘’Mezar taşında iki tarih yazacak’’ dedi. ‘’Önemli olan aradaki küçük çizgidir…’’ Ya da son sözler



KİŞİSEL GELİŞİM/ PSİKOLOJİ SERİSİ
DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER
GOA YAYINLARI/ ÇETİN TARI
E.KİTAP SİTELERİ, D&R LAR VE KİTAP SATILAN HERR YERDE...




BENN..

17 Aralık 2015 Perşembe

BİLİNMEYEN NO: 171

OKYANUSTA ÖLMEZDE İNSAN GİDER BİR KAŞIK SEVDADA BOĞULUR*...
YA DA BİN MİSKET TEORİSİ İLE ÖLÜM ZAMANI HESABI?

   (* Cemal Süreyya)
(SADECE ÇOCUKLAR YETERİNCE ZEVK ALABİLİR YAŞAMDAN)
   Önündeki kağıda bir karış kadar aralıklarla iki nokta koy şu an ve bembeyaz kağıtta ne kadar çaresiz ama anlamsızca güzel durduklarının farkına var...
   Ve şimdi sana vereceğim sırra kulak ver; 
   ''Soldaki nokta öncesinde hiçliğin olduğu, 
hatırlayamadığın doğumun 
ve ondan sadece bir karış uzaktaki
 ikinci karanlık ise ölümündür...''
   Şimdi de asıl görevine odaklan; 
  ''Bu iki nokta arasında şimdi neredesin? Şu an bulunduğun zamanı doğum ve ölümünü temsil eden iki nokta arasına yerleştir... 
(BEKLEMEK)
NE KADAR ZAMANIN KALDIĞINI 
GÖREBİLİYOR MUSUN ARTIK?
....
   
   Yeterince karardıysa için şimdi de çocukluğunu düşün ve kız, erkek hepimizin kavanozlarda biriktirdiği misket oynadığımız zamanları... 
   Misket dediysem benim zamanımda 'misket almak' diye bir kavram erkekler arasında ayıp sayılırdı aslında zira çeşitli misket oyunlarından birine katılıp, kendiniz kazanmalıydınız bunları. 
(YAŞADIĞININ FARKINDA OLMAK)
   Elbette kaybederseniz çaktırmadan aşağı mahallenin bakkalından alınabilirdi sorun yok ama bu kez yepyeni misketleri kaybetme korkusuyla en zayıf rakipleri ya da küçük çocukları aramalıydınız yeniden misket kazanmak için...
(GEÇİCİ VE UÇUCU VE SONLU VE...)
   Misketle (bilye...) ilgili en unutulmaz anım 50 şerine oynadığımız, yere dizildiğinde üç dört metre yan yana misketin bulunduğu bir (deli) oyuna katılmak olmuştu. 
   Bu oyunda herkes misketini karşıya atar (yani açılır) ve en ileri atan kişi ilk atma hakkını edinir ve uzaktan atarak vurduğu misketin sağındaki tüm misketi alma hakkı kazanırdı. 
  İşte bu oyunda o kadar açılmıştık ki (bakkal Şemsi Abi'nin dükkanının önünde oynuyorduk ve o da oyuna dahildi) yan yana bir kaç apartmanın bahçe duvarını geçmişti misketlerimiz ilk atma hakkı kazanabilmek için... 
KALAN HAYATIN
  Tabi ki en uzaktakiler görmeden ve sadece misketlerin bulunduğu yere körlemesine atış yaparken ilk oyunda tüm misketlerimi (daha atma hakkı kazanamadan ) kaybetmiştim.
(YAŞAMAK BERABER)
   Velhasıl yerde o kadar çok misket dizilmişti ki tekrar cebimde kalan on beş yirmi misketi dizip oyuna tekrar katıldığımı kimse anlayamadı... 
  Finalde çoğunu kaybetmiş olsam da en azından yarısını aldığım misket oyununu sana anlatma sebebim aslında hayatı ve kalan günlerini sana anlatabilecek daha harika hiç bir şeyin onun yerini tutamamasındandır...
   Demek istediğimi yine bir hikaye anlatmak, anlaşılabilme ihtimalimi artıracağından uzatmadan asıl kısma geçmek istiyorum...
(HAYAT ÇİZGİSİ)
  Hazırsan arkana yaslanıp basit bir alıştırma ile içselleştirebileceğin ve gerçekten kullanabileceğin (şu an misket arıyorum, eskisi gibi kolay bulunmuyorlar) bir alıştırma seni beklemekte.
                                    Adı; Bin Misket Teorisi...
***
 Yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. 
Vakit akşam olmak üzereydi; ama mesai kavramına  yabancı olduğu için evine ne zaman gideceği yine belli değildi.
(GÜZELLİK)
Başını iki elini arasına alıp gözlerini sıkıca kapadı. 
Çok para kazanıyordu, yöneticiydi. 
Birçok insanın imrenerek baktığı bir konumdaydı. 
Ama yaşadığı hayatı, hayat olarak görmüyordu...

“Ne biçim bu hayat böyle!” 
diye söylendi bir an için kendi kendine. 

Hafta sonları dahi evine gidemiyordu. 
Toplantılar, iş seyahatleri, yazışmalar 
ve koşuşturmacayla geçen bir hayat... 
Ailesine vakit ayıramıyordu. 
Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu. 

(DÜŞÜNMEK)
Karamsarlık içinde kıvranırken, 
birden çekmecesindeki küçük radyo geldi aklına
Radyoyu açtı. 
Müzik ile biraz rahatladığını hissetti. 
Müziğin ardından duyulan yaşlı bir adamın konuşmasıyla 
gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi. 
Ama garip bir çekimle birden durdu.
İlginç bir teoriden bahsedeceğini söylüyordu adam. 
“BİN MİSKET TEORİSİ”
idi anlatacağı... 

Dinlemeye başladı: 

“Bir gün oturdum ve biraz aritmetik yaptım.'' diye başlıyordu adam konuşmasına. radyonun sesini biraz daha açma gereği hissetti...
(VE İDRAK BELKİ)
''Ortalama bir kişinin 
yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsayalım. 
Biliyorum, bazıları daha çok, bazıları daha az yaşar. 

Ama biz yetmiş beş yıl yaşadığını düşünelim. 
Bir yılda 52 hafta olduğu için,75’i 52 ile çarptım 
ve ortalama ömre sahip bir insanın 
tüm hayatında yaşadığı 
cumartesi sabah sayısı olarak 3900 rakamına ulaştım. 

Şimdi iyi dinleyin. 
En önemli kısmına geliyorum. 
Bütün bunları ayrıntılı olarak düşünmeye 
(yazık ki) elli beş yaşında başlamıştım. 
Yaptığım hesaba göre bu yaşa kadar 
2180’in üzerinde cumartesi yaşamıştım 
ve eğer yetmiş beş yaşına kadar yaşarsam,
 yaşayacağım cumartesi sayısı sadece bin adet olacaktı.

(HEPSİ ŞU AN İÇİN
ELİNDEKİ TEK OLAN)
Bir oyuncak dükkanına gittim 
ve elindeki tüm misketleri aldım. 
1000 adet misketi bir araya getirmek için 
üç tane daha oyuncakçı dükkanını ziyaret ettim. 
Bunları eve getirdim 
ve atölyedeki radyomun yanında duran büyük, 
şeffaf bir kavanozun içine hepsini doldurdum. 

O günden sonra, her cumartesi kavanozdan bir tane aldım. Misketlerin azaldığını gördükçe, 
hayatımdaki önemli şeyleri daha fazla düşünmeye başladım. Anladım ki, 
( YA DA ÇOCUKLARA YAKIN OLMAK)
dünyadaki zamanımın akıp gittiğini görmek kadar 
önceliklerimi düzene koymama 
hiçbir şey yardım edemez...”

Yaşlı adamın anlatıkları o kadar etkiliydi ki, 
genç iş adamı adeta dünyadan kopmuş, 
radyoya kilitlenmişti. 

Yaşlı adam şu cümlelerle konuşmasını tamamladı:

(VE HAYVANLARA, DOSTLARA, DOĞAYA)
“Programı kapatmadan önce 
şimdi size son bir şey anlatacağım. 
Bu sabah kavanozun içindeki son misketi de aldım.
 Eğer önümüzdeki cumartesiye kadar yaşarsam, 
bana biraz daha zaman verilmiş olacak.
 Unutmayın,
(ÖLÜM MELEĞİNİ ÇİRKİN BİLİRDİM BEN,
 OYSA O KADAR GÜZELDİ Kİ...)
 hepinizin kullanabileceği en önemli şey, 
öncelikle size hediye edilen kalan zaman ve ardından
biraz daha fazla zamandır...”
   O halde yaptıkların için hayıflanmayı bırak artık ve yapmadıklarına odaklan ve kalan hayatını görselleştir bugün...
zira bu sondu doğmadan önce her ne isen hatırlayamadığın, doğumundan sonra da o olacak hem de hesaplanamayacak uzun zamanlar boyu...


REKLAMLAR:
 İLK KİTABIM KİŞİSEL GELİŞİM/ PSİKOLOJİ
DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER
KİTAP SATILAN HER YERDE...

   

30 Kasım 2015 Pazartesi

BİLİNMEYEN NO: 170

 KAYITLI ZAMAN YOLCUSU VAKALARI: Andrew Carlssin VE John Tıtor


   ZAMAN YOLCUSU: PART I
  
ZAMAN? VAR MI?
 
2002 yılında, Wall Street’te bir borsacı 800 dolar gibi bir miktarla hisse senedi alım-satımı ile ilgilenmektedir...
   Andrew Carlssin ismindeki bu borsacıyı diğerlerinden farklı kılan, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde parasını yüz binlerce kat artıracak olmasıdır? 2003 yılına gelindiğinde, Calrssin borsadan 350 milyon dolar kazanmıştır. Bu neredeyse imkansıza yakın bir durumdur. Bu nasıl olabilir?
   Andrew Carlssin bir çok insan (ve kendi itirafına göre) zamanda yolculuk yaptığını iddia eden kişilerden... 
   Böylesine büyük (imkansız) bir borsa başarının ardından sermaye piyasasını kontrol eden bir ABD kuruluşu olan SEC’in incelemesi başladı, ve Carlssin bir yıl sonra, 2003’te tutuklanmıştı. İçeriden bilgi aldığı iddialarına karşı yanıtı ise kimsenin beklemediği şekilde geldi; ‘Ben 2256 yılından geliyorum, bu ekonomik kriz ortamını ve yaşanacakları biliyordum...
   Borsada 126 çok riskli işlem ve neredeyse sıfır hata Yetkililer, 800 doların 350 milyon dolar oluş macerasını detaylı bir şekilde inceledi. Carlssin’in, 126 çok riskli borsa işlemi yaptığı, ve neredeyse tüm işlemlerinde başarı sağladığı saptandı. Bunun yetkililere göre tek mantıklı açıklaması, firmalardan bilgi almaktı ki bu büyük bir suç sayılmaktadır.

Andrew Carlssin Andrew Carlssin Andrew Carlssin Andrew Carlssin Andrew Carlssin
(GAZETE HABERİ)
   Ancak şöyle bir gerçek de var ki, içeriden bilgi dahi alıyor olsa bu ivmede bir kazanç yine de çok zordu. Andrew Carlssin, tutuklandıktan sonra şunu söyledi; Dikkat çekmemek için bazen kasıtlı olarak başarısız işlemler de yapıyordum…
   Sermaye piyasası kurumu, Carlssin’in içeriden bilgi aldığına neredeyse emin. 28 Ocak’ta tarihinde, 800 dolar gibi bir tutarı 300 milyon dolara çıkartmasının, içeriden bilgi alma dışında bir açıklaması olmayacağı görüşünün ağırlık basması üzerine, Wall Street’in çılgın adamı Andrew Carlssin tutuklanmıştı.
4102_5
(TIME MACHİNA)
Sermaye piyasasını kontrol eden SEC’in bir çalışanı Carlssin için şöyle diyordu; Bu adamın palavralarına inanmıyoruz, ya delinin teki ya da patolojik bir yalan söyleme vakası.
   Ancak bir de şöyle bir gerçek var elimizde: Adam 800$`lık bir yatırım ile başlamış ve 2 hafta içinde sahip olduğu portföy 350 milyon doların üzerinde! Borsa üzerinden gerçekleştirdiği tüm alışlar ve satışlar beklenmedik gelişmelerin bilgisine dayanıyor, bunu şans faktörü ile açıklamak mümkün değil.
   ‘Usame Bin Ladin ve AİDS’in çözümü ile ilgili bilgiler verebilirim...’ 
ZAMAN YOLCUSU
   2256 yılından zaman yolculuğu ile geldiğini iddia eden Carlssin, dünyanın en büyük belalarından biri olan AİDS ile ilgili gerçekleri açıklayabileceğini söyledi, ve ayrıca 9/11 saldırılarının ardından o dönem küresel terörü engellemeye yönelik bir numaralı hedef olan Usame Bin Ladin’in akıbetini de bildiğini ifade etti.
 
 Ama bunun için kısa bir zaman yolculuğu yapması gerekiyordu, ve bunun için onu rahat bırakmalılardı. Bunun için beklediğini söyledi, herhangi bir bilgi vermeyeceğini söyledi çünkü bu gücün kötü niyetli insanların eline geçmesinden korkuyordu.
   Andrew Carlssin diye birisi kayıtlarda yok! İşin en ilginç taraflarından birisi de, bir SEC yetkilisinin itirafı… O dönem basında ismi sık geçen bir isim olan Andrew Carlssin için, 2002 yılı Aralık ayı öncesinde herhangi bir kayıt bulunamadığı öne sürüldü. 


PART II...
BLOGDAKİ BİR BAŞKA (22 05 2014) ZAMAN YOLCUSU YAZIM: 


 'En kusursuz cinayet yaşama sevincini öldürmektir' der Paulo Coelho. Dünya tekdüze bir yer halini aldığında ve ertesi günlerinin farkı kalmadığında bu gününden, ilk cinayetini işlemişsin demektir ve bu anlamda çok az masum vardır sanırım hayatını katletmeyen...
   Velhasıl bizler bilimsel düşünmeden yana ve dogmatik olandan uzak durmaya çalışan insanlardan olmaya çalışsak ta hayal gücüne ket vurmamalıyız diye düşünürüm önce kendimiz ve sonra da çocuklarımızın dünyasında...
   Mutfağa girdiğinizde eğer yerden tavana doğru yükselir ve uçmaya başlarsanız mamasını yiyen ve henüz konuşmaya çalışan çocuğunuz kahkahalar atmaya başlayacaktır onca normal görünen bu duruma ama siz aynı manzarayla karşılaşırsanız kalpten gitme ihtimaliniz bile olabilir... 
   İşte aradaki fark dünyanın mucizelerle dolu olabileceğine olan inanç kıtlığınızdır... Güya hayat tamamen çözülmüştür ve asla temellerinden sarsılması mümkün değildir. Yani iki ile iki toplanınca kesin kez dört eder. 
(MÜZEDEKİ RESİM)


  Fakat bilim öyle keşifler yapmaktadır ve aslında bizim evrenimizde (biraz da kendimizin uydurduğu) matematik ve geometri öyle yumuşak bir zemindedir ki bilim insanları pek çok farklı yolla ikinin iki ile toplanmasının dört etmeyeceğini ispatlayabilir ve iki noktayı birleştiren en kısa yolun bir doğru olmadığını gösterebilir...
(DELİ OĞLAN BASINDA)
   Yazıyı fazla uzatmadan demek istediğimi toparlayayım ki kabuğunuzu kırmak için tölerans çizginizi aşağı indirmeye fırsat tanıyınız ki hayat bir nebze olsun heyecanlı bir yer haline gelebilsin sizin için ve eğlenceli şeyler okuyun, deneyimleyin ve 'neden olmasın ki?' diyebilin.    
   Hem belki de gerçekten öyledir ve öyle olduğunun ispatlanması sadece bir zaman meselesidir. Tıpkı zaman yolcusu olduğun iddia edilen John TİTOR vak'asında olduğu gibi...
   
(ıbm 5100)
 Kaldı ki unutmayın; her yeni bilgi beyninizde yeni bağlantılar kurulmasına ve paradigmanızın yeniden şekillenmesine yol açacaktır ve bu şey bir de hayal gücünüze yeni ufuklar açıyorsa; yeme de yanında yat durumları...
(ZAMAN YOLCUSU: TEMSİLİ)
   Kanada'daki bir müzede sergilenen (Life dergisi) 1940 yılında çekilmiş fotoğrafta sonradan John Titor olduğu öğrenilen adamın ortamdan (zaman diliminden) ne kadar farklı (kirli sakal, baskılı tişort, cool tavırlar ve çok sanraları moda olacak pilot gözlüğü) bir halde olduğu açıkça görülüyor sanırım... 
   Fotoğraf müzeye yerleştirilmeden önce uzmanlarca incelenmiş ve tabi ki fotoşop olmadığı da anlaşılmıştır ki bu yüzden bu gün bile güncelliğini koruyan bir zaman yolcusu fotoğrafıdır bu..
   Vikipedia'daki bilgiler ise onun için şöyle yazılmıştır:
   John Titor zaman yolculuğu yapıp 2036 yılından geldiğini öne süren bir kişidir. 2000/ 2001 yıllarında çeşitli internet haber sitelerine belirsiz, çoğunun yanlışlığı kanıtlanabilen bilgiler yollamış, yakın gelecek hakkında öngörüler ve yaşadığı zaman hakkında bilgiler vermiştir. John Titor'un söyledikleri birçok tartışmaya konu olmuştur.
(GELECEĞE AİT ÜSTÜN BİR TEKNOLOJİK)
   Yazılanlara göre John Titor, devlet için çalışan ve zaman yolculuğu projesi için seçilen bir askerdir. 2036 yılından 1975 yılına IBM 5100 almak için döndüğünü söylemiştir. Bu bilgisayar ile 2036 yılında eski programların "ayıklama (debug)" işini yapacağını iddia etmiştir. 
   Gönderdiği yazılar, 2000/ 2037 yılları arasında birçok olaydan bahsetmiştir ki bunlara 3. Dünya Savaşı'da  dahildir. (2015 yılında olacağını ve toparlanmanın 20 sene süreceğinini iddia ediyor; ayvayı yedik...)
(BİZ)
   Titor mart 2001'de yazılar yollamayı bırakmıştır ve kimliği ile ilgili hala hiç bir bilgiye ulaşılmış değildir... 
   Titor'un almak için geldiği eski bilgisayar için anılan iddialar IBM yetkililerine sorıulmuş ve ertesinde yapılan açıklama gerçekten sarsıcı olmuştur;

     ibm mühendisleri:
   "iddia edilen bilgisayarı ve yazılımını inceledik,2037 ye uyarlı sanal bir yazılım yazdık ve işe yaradı.
   5100 markalı modelin ayıklama yazılımının günümüz teknolojisinden geride olmakla beraber, günümüz teknolojisinden üstün yanları vardır. bizzat kendi mühendislerimizin, kendi üretimimiz olan bir yazılımı ve özelliklerini başkaları tarafından öğrenmiş bulunuyoruz."

   john titor'un gelecek ile ilgili yazdıkları ise şunlardır...

-amerika ırak'a ve ortadoğu'ya petrol için saldıracak, orada iç karışıklıklar 10 yıl civarı sürecektir. 

(ZAMANDA YOLCULUK)
-2015 yılında 3.dünya savaşı çıkacak. çin-amerika karşıtlarının yarattığı bu savaşın götürüsü çok yüksek olacak. milyonlarca insan ölecek. savaşın sonunda dünyada etnik kimlik, kültür kalmayacak. insanlar robotikleşme, üst kimliğe bürünme, tanrılaşma evresine girecek. daha az hastalanacak, daha uzun yaşayacak, doğru seçimleri daha rahat verebilecek
-2037 yılında bu düzene karşı çıkan anarşistler olacak. bende bu anarşistlerdenim, zaman makinesini yalnızca biz bilim adamlarımızın sayesinde bulduk. düşmanımızın bilgisayar ağını hacklememiz için 1970 yılında üretilen ibm cihazının bilgisayar kodlaması gerekmektedir.bu cihazı alabilmek için seçildim.
(MEKANDA YOLCULUK)
3. dünya savaşının (2015) çok büyük bir yıkıma neden olacağını, tüm dünyanın kaosa sürükleneceğini, açlık ve sefaletin diz boyu olacağını bunun tam 20 yıl boyunca süreceğini söylemiştir.
bu 20 yıllık savaş boyunca tüm dünya devletleri üretimini sadece silah ve askere endeksleyeceğini, silah ve asker gücü olmayan devletlerin çok hazin bir son yaşayacağını anlatmıştır.
3. dünya savaşından sonra artık insanoğlunun savaşları bir kenara bırakıp teknoloji ve bilime ağırlık vereceğini ve bizim tabirimizle altın çağı yakalayacağımızdan bahsetmiştir.


    Bunların deli saçamsı mı yoksa 'belki de?' olduklarını öğrenmenin tek çaresi 2015'i beklemek gibi görünüyor. 
(DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER KİTABINA
 ''HALKIN'' TEPKİSİ)
   Zira eğer savaş çıkarsa elemanın gerçek olduğu ortaya çıkacak ve eğer ki böyle bir şey olmazsa bir şehir efsanesi daha milyonlarca zihne taze hayal tomurcukalarını dikmiş olarak tarihe karışacak...
      Bizim dileğimiz ise savaşların olmaması pahasına bu adamın gerçek olmadığını dilemektir...
  Dünyaya bugün okudukların sayesinde daha farklı bakmanı sağlayacak benim gibi bloggerların (öyle deniyor, pek havalı) artması dileğiyle...

REK.. LAM.. LAAAR:

DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER
GOA YAYINLARI 2015
KİTAP SATILAN HER YERDE
KİŞİSEL GELİŞİM/ PSİKOLOJİ SERİSİ



19 Kasım 2015 Perşembe

BİLİNMEYEN NO: 169

SEVMEYİ FALAN DEĞİL, YALNIZLIĞI ÖĞREN. ÇÜNKÜ EN ÇOK ONA İHTİYACIN OLACAK*
YA DA OYUNCAK BEBEK

(*Bukovski)
(KADIN OLMAK)
   Bu gün bir hikaye anlatacağım yine sana ve bu kez kendini 'anne sananlara' olacak demek istediğim. Elbet okuduğunda üzerine alınıyorsan oturup düşünmen gerektiğinin farkına varman gerek demektir...
      Zira hayatta her an karşılaşılan ve yargılamayı bir hak görerek 'benim de başıma gelebilirdi demeyeceğiniz' ve sadece şans ya da tesadüf eseri dışında kaldığınız 'onlar' (aslında durumun henüz farkına varamayacak kadar belki de küçük) üzerine olacaktır bu yazı. Onlar ki cahilce dışlayarak sözde annelik yaptığınızı sandığınız...
(YA DA ANNE)
   Sert bir giriş mi oldu? haksız olup olmadığım ya da bizzat tanık olup olmadığınıza o halde, okuduktan sonra karar veriniz; 
   Aslında insan olmak ne derece kolaymış...

   Dudak yarığı olan çocuklar, 
otizmliler, down sendromlular, 
tekerlekli sandalye kullananlar, görme engelliler... 
(ÖĞRENİLEN BİR ŞEY MİDİR?)
Onlar da çocuklar. 
Fakat gelin kabul edelim, 
biz yetişkinler nasıl arkadaşlıklarımızda adam seçiyorsak, çocuklarımızın arkadaşlıklarında da 
bu çocukları ayırıyoruz. 
Çok görüyorum, 
down sendromlu çocukla karşılaşınca 
kendi çocuğunu çekip uzaklaşan anneleri... 
Neymiş efendim çocuğu etkilenmesinmiş, 
dudak yarıklı çocukları görüp psikolojisi bozulmasınmış, 
otizmli ısırırmış mazallah... 
Şunu göz ardı ediyoruz; 
çocuğumuz bizi model alıyor 
ve farklılıkları olan çocuklara 
(YA DA YAZILI MIDIR KODLARINDA)
nasıl davranmamız gerektiğini de bizden öğreniyor!
Gel kardeşim, 
bak başka bir önerim var.
Çocuklarıma farklılıkları olan çocukları
 nasıl anlatırım diye düşündüm. 
Sonra o gün  sevgili dostum Birgül'ü aradım. 
İki oyuncak bebek istedim. 
Erkek bebeğin dudağı yarık olsun dedik, 
bir bacağı diğerinden kısa olsun. 
Kız bebek down sendromlu olsun ve albino olsun, 
yani beyaz saçlı, beyaz tenli... 
Üzerinde konuştuk, araştırdık. 
Bebeklerle günlerce uğraştı Birgül 
(ÖYLE! DERKEN YAPTIĞIN HATALAR)
ve bu harika bebekler çıktı ortaya.
Çocuklara durumu anlattım ve bebeklerini hediye ettim. 
Çok sevdiler ve nedenini sorgulamadan 
"yardım etmeliyiz" dediler. 
Bir bacağı kısa olan bebeği elinden tutup yürütmeye çalıştı Name ve bugün arkadaşlarıyla tanıştırmak için okula götürdü. 
Dudak yarığı olanı doktora götürmeyi, 
yarabandı yapıştırmayı, krem sürmeyi teklif ettiler. 
Ve diğer bebekleriyle tanıştırdılar...
Farklılıkların arkadaşlıklarımız için engel olmadığını oyunla, oyuncakla öğretelim çocuklarımıza. 
(FARKINA VARMAK İÇİN OKUMALI
 VE KIRMALI GELENEKSEL ZİNCİRLERİ)
Sağlıklı, şık, güzel bebeklerin yanına bir bacağı kopuk, 
bir kolu kısa, bir gözü görmeyen, 
yüzü sivilceli bebekler de koyalım. 
Sonra parkta görüp de 
"anneee bu çocuğa noolmuş, neden böyle" 
demesinler bize. 
Gidip sarılıp oynasınlar. 
Çünkü bunu başarabilirsek insan oluruz, 
bunu dedirtebilirsek anne oluruz...


(Şermin Yaşar'ın yazısından)

BİR REKLAM ;)

'DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER' 
TÜM D&R VE SEÇKİN KİTAPÇI RAFLARINDA...