12 Temmuz 2017 Çarşamba

ÖLÜMDEN ÖNCEKİ YAŞAM...

Sokakta
ardını gösteren bir Çin porseleni,
ya da kristal kadar ince bir kahkaha duyuyorsun...
Çok gülenlerin,
yüreğinde keskin bir acı saklı olduğunu
biliyorsun kendinden
ve 'çok mutluyum' diyebilenlerin de
en çok ağlayanlar olduklarını... 
Bu yüzden yalnızlığın beli ki
zira
akıttığın göz yaşı
başka birinin gözüne değerse kör ediyor... 
Portrait
Gençliğini hep karanlık bir Fırtına gözüne benzetmiştin 
içinde yer yer parlak bir güneş gezinse de
her yağmurda yıkıldı bentlerin...
O halde artık
 dostun olduğunu söylese de zaman;
tüm yaşamını yediğini,
yüreğini kemirdiğini bir düşman gibi
nihayet duyumsadın... 
Fotoğraf
Yitirdiğin her damla kanın,
onu bir tahta kurusu gibi beslediğini,
semirip ve güçlenip
tüm varlığın ve oradan da
nefes almana yer kalmayıncaya kadar
her zerreni kaplayıp boğduğunu biliyorsun.
Artık sana yer yok anlayacağın
 yolculuğun yakın... 
Fotoğraf
Güneşte kalan bir deniz anası gibi eriyip 
çözülmen bundan...
Ölümden kaçışı sevmekte buldun
ve ilk zamanlar için haklıydın da.
Ama sevmek,
sevdiğini sandığında aşkı aramak değildi,
onda bilmediğin kadim bir zamanın,
beklenmedik,
küçücük bir anında ve bir mum ışığıyla belki 
kendini bulmaktı... 
Fotoğraf
Oysa ki hiç bu kadar yoğun
kaybolmamıştın başka birinde.
Dünya yoktu onun yanında
ve zaman durduğundan,
ölüm sonsuzca uzak...
Fakat hatırladığın
ölümü hiç hissetmesen de
ölüm korkunun hep taze oluşu idi... 
Fotoğraf
Derken kendinden dışarı çıkabilmek için ölü ya da diri, 
televizyonu açıyorsun
kozan içinde uzun zaman önce terk ettiğin.
Suriye iç savaşından bahsediyor
ve ölen çocuklardan
bir tuvalet kağıdı reklamı arasında... 
Sonra televizyonu kapatıyorsun
ve savaş bitiveriyor senin için...
''Her şey görüntüden ibaret''
diyerek çoktan unutulmuş bir Mezopotamya dilinde
ağıt mırıldanıyor, 
kalkıyor
ve
tüm aynalarını siyah örtülerle kapatıyorsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder