15 Ağustos 2017 Salı

DİNLE KÜÇÜK KIZ...

Yalnızlığının
gölgede kalmış girintilerine
nefes aldırmak için
ve ılık bir rüzgarın estiği yönde
doğduğun harabenin bulunduğu
eski sokağından geçiyorsun bir tesadüf...

Fotoğraf
Eskiden yaşadığın bir evin
önünden geçmek ve
evin hâlâ var olduğu gerçeği,
o zamandan bu yana
yani oradan başka yerlerde
yaşadığın tüm zamanı
bir şekilde gerçek dışı kılıyor... 

Fotoğraf
Evdeki her şeyin
mutluluğun ve güneşin
ama aynı zamanda
damarlarında dolaşan deliliğin de rengi olan
sarıya boyalı olduğunu hatırlıyorsun.
Ama yıkıntılar içinde
görünen gökyüzünün zihin açıcı maviliği
bir zamanlar seni koruyan duvarları
huzur verici bir Nil Yeşiline dönüştürmüş... 

Fotoğraf
Gerçekliğin
zaman sisi içinde bulandığı kaldırımda
ona rastlıyorsun bir tesadüf... 
Hatırlayabildiğin
ve 'ilk aşkın?' diye sorduklarında
cevap olarak içselleştirdiğin...
Konuşmaya çalışmak;
sözcüklerden bir ağa takılmak gibi,
ipler ve düğümlere dolanıyorsunuz
ve her ikiniz de nihayet
özgürlüğünüzü sağlayacak
bir şeyler söyleyebileceğinizi düşünüyor, 
ama konuştukça dolaşıklık
ve düğümleriniz çoğalıyor... 

Fotoğraf
Bir fırtınanın merkezindeki
durgun ve bomboş noktada
gözlerinin içine bakarak belki ve;
Birden bire değil de
yolarak, acıtarak ve kanatarak
''Neden kanatlarınızı kopardığını''
soruyor... 

Fotoğraf
Hâlâ konuşurken duyulmaz notalarla
ölü duvarlara takılıyor gözlerin
bir zamanlar en çok kendin olduğun
o dört duvar içine.
Dört bir yanımızı çeviren bu şehir
ve tüm bu duvarlarının,
aslında yaşayanların
mezar taşları olduğunu fark ediyorsun
eski aşkların yaz yağmurlarıyla suladıkları...
Arkanı dönüp eski yaşamın
ve mezarından usulca uzaklaşıyorsun sonra
güneş açan ve yağmur görmemiş uzak düzlüklere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder