29 Haziran 2017 Perşembe

ÖLÜMDEN ÖNCEKİ YAŞAM...

İnsanların iki yüzlülüğü sana da buluşacak elbet ve
ilkin bir orta okul kitabında rastladığın;
hiçliğin tam ortasında,
yapayalnız mavi beyaz bir bilye gibi salınan Dünya'nın,
 korkunç çölleri de görünen Ay yüzeyinden çekilmiş
o fotoğrafını hatırlayacaksın... 
Fotoğraf
Öğretmeninin, eski insanların '' yuvarlak olamaz '' deyişini 
ve ''eğer yuvarlak olsaydı alttakiler düşerdi '' diye inandıklarını söylemesini...
Yanındaki o saf kızın
''peki o halde nasıl düşmüyorlar ''
diye ısrarla sorması,
öğretmen dahil hepinizin ona gülmesi... 
Ve sen de gülmüştün... 
Oysa insanların neden düşmediğine dair
en ufak bir fikrin olmasına rağmen... 
Fotoğraf
Tüm bunları hatırlatan
muhtemelen kapının çalması ve sen kapından,
şu dışarıyı gösteren küçük cam delik (cam bilye, dünya) olmadığı için dışarıyı göremiyor ve kapıyı açmıyorsun..
Oysa açmadığın kapılar ardında
dışarıdaki yıldızları süpüren yaşlı kapıcıyı,
paspasına sığınmış genç fokları,
kucağında güneşi uyutmaya çalışan küçük kızı,
kapı aralığından sızan,
akvaryumlarından genç denizcilere
ezgiler yollayan denizkızlarını ve
en önemlisi de kapının hemen ardında ve kapını çalan, bekleşen, sabırsızlanan, kanat çırpan,
ürken, kaçan, yıldızıyla uçup geride beyaz bir iz bırakan
 yeni yetme bir sevdayı kaçırıyorsun...
Fotoğraf
Uzaklaşınca duymamak için artık
kanamaya başlıyor dün çizdiğin
pembe kalemden yelkovan;
ruhuna cüzzamlı bir yara gibi yavaş ve
yalnızlıkla derinleşen saniyeler kazıyarak...
İstemeden var olduğunu biliyorsun
ama asıl anlamsız gelen istemeden ölecek olman...
Fotoğraf
Olduğun şeyle olduğunu sandığın şey arasında,
hayal ettiklerinle hayatın seni çevirdiği şey arasında
küçücük bir çizgi gibisin
doğum ve ölüm tarihlerinin yazılı olduğu
o mermer üzerinde ve aralarındaki küçük bir çizgi...
Oysa yaşam yalnızca dünya,
yalnızca güneş, bir ezgi,
rüzgar, gökyüzü ve yapraklar olduğu kadar 
yalnızca bir hiç aslında...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder