ÖLÜMDEN ÖNCEKİ YAŞAM...
Aklın ermeye başladığında
patikadaki 'yaşam' yazısını fark edeceksin
binlerce ok ve binlerce seçenekle görünmez ufukları gösteren
ve ardında erişilmez
nazlı ve içten bir ormandaki pek çok gülün kokusuyla
sarmaş dolaş, esip gelen bir ezgi...
Vicdan rahatsızlığının hissedilmediği bu dünyada
ruhunda beliren 'devam et' sesine kulak vereceksin,
zira uzun zamandır ilk defa
çekip gidersen nasıl bir gecenin
beklediğini seni bileceksin seni,
tüylerin diken diken ve hatta belki de daha kötüsü...
Asıl ki, yazgınla bir olduğun bu an,
Asıl ki, yazgınla bir olduğun bu an,
farkına varılmaksızın bir tan vakti
gökyüzüne yayılan
bir kırmızılık gibi ağırbaşlı ve soğuk,
yüzünde yavaş büyüyen,
büyüdükçe ısınan bir gülümsemeye dönüşecek...
Tanıyacak kendini ve yalnızlığın alındığında;
önündeki süt aniden çekilen bir sokak kedisi gibi aç,
ve belki, gücü damarlarından çekilmişçesine
çaresiz kalacağını fark edeceksin
ki karanlığın yaklaştığı bu patika
güneş gibi aydınlık olacak yalnızlığıyla yasayabilenlere...
Batarken güneş,
dinlenmek için varoluşun gölgesine sığınacaksın
ve ömrün boyunca, bu yaşına kadar yani
aklının başından gitmemesi için
verdiğin uğraşla övüneceksin;
basit, derinden tiksindirici, dehşet içinde
ve tüm bu saçmalığı göğüsleyebildiğin için...
Sorgulayınca insan olmanın gereği,
anlamsızlıkların anlam denilen ulu kapının
anahtarları olduğunu anlayacaksın
dalarken ölümün kız kardeşi uykuya...
Önlerine gece, gündüz
ve doğmamış ruhları katmış çobanlar
görmezden gelerek geçecekler önünden,
kendi gürültülerinden başka her şeye kulakları kapalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder