10 Kasım 2016 Perşembe

ÖLÜ ADAM, BEN VE DİĞER HİÇKİMSE

BÖLÜM 2
   
KAPI
  
(SABAH)
   Kendinle ilgili basit bir soru;
   ''Şu an, yani suskun, okuyorken bu yazıyı: Dilin ağzının içinde nasıl konumlanıyor?''
  Sormasaydım eğer yoklamayacak ve varamayacaktın farkına; bunca zamandır bilmiyordun aslında, ne garip?
   Velhasıl tanımıyorsun kendini, bunca basit bir soru için bile...
   Aslında saçma, bu soruyu sormam sana, zira doğmadın henüz ve tanımıyorum seni, tıpkı sesim hariç aşina olmadığın gibi bana...
   Bu yüzden doğumunu anlatmam garip oldu ama bu da bir insanı tanımak için fırsattır aslında; demek ki benimle ilgili ilk gerçek; sabırsız olduğum muş?
   Bu alışveriş ikimiz içinde kazançlı olacak anlaşılan, hani Biyolojideki Mutualizm denilen şey gibi; Seni sana  anlatırken diğer yandan da kendimi tanıyacağım: bence gayet makul...
   Sana hep mutluluktan bahsedeceğimi de sanmayasın ve hatta çoğu zaman iç karartıcı görünecek okuyacakların ama böyle işte dünya ve Freud'un dediği gibi 'İnsanın mutlu olma gereği tabiatın planında olan bir şey değil...''
   Bebekliğinden başlayacağım anlatmaya ve istatistik biliminden bahsedeceğim bugün sana ve bir kapıdan bahsedeceğim büyük bir buluşa imza atmışım gibi;  
   Örneğin; Bebeklerin en büyük olasılıkla sabah 4'e doğru doğduklarını biliyor muydun ve belki senin de öyle olacak, kim bilir...
   Bu değil de asıl; yaşam denilen şeyi tattıktan sonra, ölümün en faal olduğu saatin de bu saate çok yakın olması bir tesadüf müdür sence, zira; sabahın 5'i insanların en çok öldüğü vakitmiş, yine istatistik bilimine göre?
   Benim açıklamam bir tür kapı olduğu ve aynı kapıdan girip çıktığımızdır, çıkanlar girenlerle vedalaşırlar anlaşılan o kısacık bir saat içinde...
   Sana anlatacaklarımı takip etmekte çoğu zaman zorlanacaksın belki ama dikkatle dinle; zamanla bütün olacak tüm harfler ve zihninde yeni bağlantılara, heyecanla ateşlenen nöronlara dönüşecekler Çin yurdunda ilk kez uçuşan havai fişekler misali...
    'Bilmek' bu dünyanın ve yaratılışın en büyük günahı olsa da sürgüne yol açan; 'Elma yeme!' ve (aslında Nar olsa da o günah meyvesi) ''tükür onu tüm hücrelerinden'' demeyeceğim sana asla; aksine inadına öğren ve reddet tüm dayatılanları ta ki sorgulayıp kendi doğrun haline geldikleri ana kadar...
   Her neyse...
  
(SEN YA DA TÜM EVREN...)
Sessizlik denizinde otur şimdi yine huzurla...
  Hiçbir şey yapmıyorken aslında ne çok şey yaptığının ve asıl yapman gerekenin çoğu zaman bu olduğunun farkına var, hazırlan tüm bu kaosa... 
   Zira doğmadın henüz...
  Zamanın sürekli değiştiği (Almanlar buna zamanın ruhu; zeitgeist diyecekler) bir dünyadır bu adım attığın ve ortalamada; erkeklerin  71 ve kadın olanın da 76 yaşına kadar nefes alma olasılığın normal olduğu bir memlekete açacaksın gözlerini...
  İstatistik bilimine göre en büyük ihtimalle (%34) kalp veya damar hastalıklarından olacak ölümü çevrendekilerin...
   İşte bu yüzden kalbine dikkat etmelisin;
   henüz çok genç,
   henüz çok güçlü
   ve henüz hiç kırılmadığı için...
   İzin verme sakın buna...
  Aklımın almadığı asıl şey ise kalbin, (2. ölüm sebebi) kanserin bulaşamadığı tek organ olması; bu yüzden kalbine bulaşamayacak  (Latince Yengeç anlamındaki) bu illet...
   Bilimsel sebebini değil ama, neden kanser olunacağını örneğin benden dinleyeceksin yine: Ama bir doktor edası ile değil elbet...
   ''Yaşaman gereken, ama yaşayamadığın her şeyin başına nasıl musallat olacağına dikkat etmen için anlatacağım tüm bunları ve tanıman...''
   Şimdi uyu ve güçlen ve artık doğacağın, doğduğun ve çok önce ile çok sonrasını da anlatmaya devam edeceğim için sana, bir ninni gibi.
   Bil ve tanı diye bizi...
   Kim olacağını...
   Ya da kim olman gerektiğini de aslında...


DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER...
TÜM KİTAPÇILARDA



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder