11 Şubat 2014 Salı

BİLİNMEYEN NO: 128

BİSİKLET SÜRMEK GİBİYDİ AŞK,, ÖĞRENDİĞİNDE İLK İŞİ ELİNİ BIRAKMAK OLDU...
YA DA ZAMAN YOLCULUĞU...


(ZAMAN GERÇEKTE VAR OLAN MIDIR?)
      Yapılan hataları döndürebilme fırsatı verilseydi ya da hepten zamanda geriye dönebilseydik ne harika hayatımız olurdu değil mi? 
      Belki de değil... Yani şart değil...
   Hani nereye kaçarsan kaç kendinden uzaklaşamaz ve kendini de götürürsün ya, öyle bir şeydir bu da belki. Dönen sen olduğuna göre yine aynı hayatı kurmak üzere benzer hataları yapacağın aşikardır zira aslında seni sen yapan da tüm bu hatalarındı, başka türlü mutlu olamazdın belki...
   Dünkü videoda Jobbs ne diyordu; 'Noktaları ileri bakarak birleştiremezsiniz. Hayatınızın gerisine bakarak noktalar birleştirilebilir ve neye hizmet ettiğini başınıza gelenin, o zaman anlayabilirsiniz zira başına gelen her şeyin bir sebebi, noktalar bilmecesinde bir yeri vardır...
   Peki zaman yolculuğu ne ola ki? Aslına bakarsanız zaman yolculuğu kağıt üzerinde (Einstein izafiyeti) matematiksel olarak ispatlanmış (Özellikle geriye doğru) bir fenomen olmakla birlikte pek çok deneyle de ispatlı durumdadır...
(ZAMANDA YOLCULUK..)
   Daha sonra belki daha ayrıntılı anlatacağım zaman yolculuğu kavramıyla ilgili şimdilik sadece şunu söyleyebilirim ki (bununla ilgili bir hikaye yazmak derdindeyim) eğer yeterince hızlanabilirseniz (evinizde denemeyin, ışık hızına yaklaşmaktan bahsediyorum. ya da becerebilirim diyorsanız deneyin sakıncası yok) zaman sizin daha yavaş akar ve yanında olmadığınız ikizinizden daha genç kalırsınız, yani zamanda geriye gitmişsinizdir...
   Bu fenomen dünyanın en hızlı araçları olan uzay mekiklerindeki atom saatlerince de ispatlanmıştır. Işık hızı yanında mütevazi bir hızla giden bu araçlarda bile astronotların saatleri dünyadakinden (milyonda bir) daha yavaş akmıştır...
(İZLE..)
   Diğer yandan çok büyük bir kütle üzerindeyseniz (kara cisimler ya da onlara yutulmadan kalabileceğiniz sınır olan; olay ufku) yine bu ağır cisimlerin garip yer çekimleri zamanın (dahi) yavaşlamasına (bükülmesine) yol açar. Hatta size bir sır; gökdelenlerin giriş katında en üst kata göre daha fazla yaşama imkanınız vardır (saniyeler önemli ise sizin için)...
   Çok uzattım istemeden ama asıl konu şu ki size bir filmden bahsetmekti bugünkü asıl niyetim... Adı 'Zamanda Aşk'.
   Aşk meşk filmlerinden fazla haz etmemekle birlikte (istisnalar hariç) Avrupa  sinemasından da geri duran insanlardanım. Sebebi bana doğal gelmeyen  insan jest ve mimikleridir...
(DOĞDUĞUNDA ÖLMEYE DE BAŞLIYORSUN..)
 Demek istediğim (örneğin)  İtalyan ve Fransız filmlerinde insanların birbirleriyle konuşurken kullandıkları abartılı ifade ve tonlamalara takılmadan sinemada geçenlere odaklanamama gibi kötü bir huya sahip olmam olabilir. 
   Herhalde Amerikan sineması izleye izleye bu insanları norm olarak kabul ettiğimiz için olabilir bu ya da gerçekten normal olanı (bizimkiler gibi) bu jestlerdir, ama özetle beğenmeseniz de (USA lıları) Amerikan sineması her türlü bir numarasıdır..
  İşte bu noktada yukarıda bahsettiğim filmde geçen bir zaman yolculuğu fenomenidir size bahsetmek istediğim (İngiliz filmiyse de idare eder jestler var); 'zamanda yolculuk yapsaydınız ha bire her hatanızı düzeltmeye mi çalışırdınız?'
(HIZLIYSAN ZAMAN YAVAŞLAR..)
    Kısaca, filmde hatalarını düzeltmek üzere (paradokslara bulaşmadan) geriye gidip hayatını daha güzel yapmaya odaklanan bir genç olmakla birlikte (fikir güzel) asıl bomba filmin sonunda babanın bu yolculuklar ile ilgili oğluna verdiği asıl sır ile vurucu olmaktadır. (korkmayın filimi anlatmıyorum. Hem anlatanı da anlatmayı da sevmem ama bir ayrıntıdan bahsediyorum sadece)
   Elimden geldiğince bu ayrıntıyı size açıklamaya çalışacağım ki inşallah becerebilirim; 
   'Zaman yolculuğu yapan genç neredeyse her gün, o ufak tefek hataları düzeltmek üzere geriye döndükçe (iş yerinde, ailesinde, metroda, işe yetişmeye çalışırken vb) aslında bu ufak tefek problemlerle hayatını ne kadar daralttığını ve kendini yıprattığını fark ediyor. 
(ZAMAN YOLCUSU; TEMSİLİ)
   Ve örneğin o günün nasıl geçeceğini önce yaşadıktan sonra, geriye gidip o hataları düzeltmeye çalışmanın yani aslında her şeyde hata bulmanın hayatı yaşamasına engel olduğunu fark ediyor. 
   Ve geri döndüğünde aslında geçen zamanın her anından mutlu olunabileceğini fark ediyor; yani işe yetişmek için koştururken içinde bulunduğu mekanın aslında ne kadar güzel olduğunu görebilmek için başını kaldırıp hayran oluyor güzelim binanın gravürlerine ve metroda yanında kulaklıkla müzik dinleyen adamın müziğinden rahatsız olmak yerine ritm tutmaya başlıyor ve işte yediği fırça karşısında muzipçe arkadaşlarına gülümsemeyi tercih ediyor zira bunların saniyeler sonra havaya karışacağını biliyor ve o sorunları sorun olarak görebilmenin aslında asıl problem olarak hayatını yok ettiğini fark ediyor...
(HIZ VE ZAMANIN DURMASI..)
   Tam anlatamadım (iyisi mi filmi izleyin) farkındayım ama kısaca, artık zamanda geriye gitmeyi gerekli görmüyor ve her günü aslında yeniden yaşıyormuşcasına geniş bir balkış açısıyla ve gerçekten tek günüymüşcesine yaşamayı tercih ediyor...
     Her günü zamanda zamanda geri dönmüş gibi, sıradan hayatının son günüymüş gibi tadını çıkararak yaşamaya çalışıyor. O gün başıma ne gelecek diye korkarak geçirmiyor gününü ve yaratıcısı oluyor tüm zamanın
(NE İÇİN TÜM BUNLAR?)
   Gülümsüyor, seviyor ve hiç bir şeyin aslında kıyamet getirmeyeceğini kökten bir felaket olmadığını fark ediveriyor ve her saniyeyi hayranlıkla geçiriyor güne, doğaya, insanlara, çocuklarına...
    Umarım kıyısından da olsa demek istediğim anlaşılabilmiştir ki zaten hayır diyorsanız da sorun değil, filmi izlemeniz daha mantıklı olacaktır...
   Kısaca ey benliğim, bugün zamanın kıymetini bil ve başına gelmesini öngördüğün felaketlerin zalimce hayatını yıkacağı fikrinden vazgeç artık...Öyle bir şey olsa dahi noktalar geriye doğru birleştirilir ve  asla büyük resimdeki yerlerini bilemezsin...
   Dünya senin düşündüğün kadar acımasız bir yer değil aslında... 
   Kendine ve zamanına bir şans ver yeter...
  (Çetin TARI)

   


GÜNÜN MOTİVASYONU:


''Sakın vazgeçme!

Eğer sen vazgeçersen, hak etmeyen biri kazanacak...''

Bob Marley

GÜNÜN VİDEOSU:

ZAMANDA AŞK TÜRKÇE ALTYAZILI İLK FRAGMAN


GÜNÜN KARİKATÜRÜ:

ELEKTRİK ALMAK :)

4 yorum:

  1. SAYIN TARI, BENİM KUŞAĞIM AVRUPA SİNEMASI İLE BÜYÜDÜ..TARKOVSKİ*LER, BERGMAN*LAR FELLİNİ*LER, KIESKOVSKI*LER LE İNSANA DAİR HERŞEYE FARKLI BİR GÖZLE, DERİNLİKLİ BAKABİLMEYİ HİSSEDEBİLMEYİ ÖĞRENDİK .
    HATTA SUSARKEN BİLE KONUŞABİLMEYİ BEN O ABARTILI BULDUĞUNUZ MİMİKLERDEN ÖĞRENDİM.
    BU YÜZDENDİR Kİ GÖZLERİNE BAKMADIĞIM, ELLERİNİ TUTMADIĞIM; BİRİ BANA HEP ÇOOOK UZAK GELMİŞTİR.TIPKI SANAL DÜNYANIN ARKADAŞLIKLARI GİBİ...
    YAZILARINIZI BÜYÜK BİR BEĞENİ İLE OKUYORUM AMA; SAYGILAR...

    YanıtlaSil
  2. eksikliğimdir belki ve eleştireceksiniz ama tiyatroyu da sevmem ben bu yüzden,, bağırırlar sürekli abartırlar.. ama asla genellemem tabi Avrupa sinemasının polisiyelerini yaratıcı bulurum ama sabır işi gelir bana örneğin Hanekenin bir türlü değişmeyen sahnelerinden sonra ne geleceğini beklemek :) fazla konuştum galiba saygılarımla...

    YanıtlaSil
  3. Bazen zamanın çözüldüğü hissine kapılıyorum. Zamansızlık bir kara delik gibi ömrümün her dilimini içe doğru katlıyor ve ömür de yaşantılar da kaybolup gidiyor kendi içinde. Böylesi anlarda ne yaşamı ne ölümü düşünebiliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hintliler bu tecrübeye Nirvana diyorlar;) şaka bir yana bu söylediğiniz hepimiz için geçerli beynimizdeki çözülemez geçmişin karmaşık ağları ille de sürüklüyor ne yapsak da hiçliğe...

      Sil