6 Temmuz 2015 Pazartesi

BİLİNMEYEN NO: 157

DANS EDEMEYECEKSEN BU BENİM DEVRİMİM DEĞİLDİR...
YA DA KALECİ CHE GUEVERA

GÜZELE BAKMAK SEVAPTIR..
HER NE KADAR DOĞRUSU GÜZEL BAKMAK OLSA DA
Kalmadıysa da futbolda tat tuz yine de çocukluğumuzda yapıp ucuz ayakkabılarımızın anasını ağlattığımız mahalle maçları hala hatırlanır ilerlese de yaş.
Böyle sosyalleşir erkek çocuklar ve böyle fark ederler sınırlarını, konumlarını beceri ya da beceriksizliklerini.
Topu olanlar ayrıdır elbet. onlar kollarının altına sıkıştırıp topu istediklerini oynatırlar ama çoğu zaman onların isteklerinden bağımsız, olmadıklarında üst mahalleyi yenmenizin imkansız olduğu çocuklar da vardır.
Asıl göz bebeği onlardır diğer pek çok konuda  olduğu gibi lider, haylaz ve hayalci;tıpkı aşağıdaki çocuk gibi...
Henüz 14, 15 yaşlarında bir çocuk...
 Çocukluğundan gençlik günlerine geçmekte olan...
 Yaşından büyük laflar eden, konuştuğunda kendini etrafına dinlettirebilen bir çocuk...
Birgün evden ayrılıyor.
 Annesine ''Birkaç günlüğüne arkadaşımla bir gezintiye çıkıyorum, 
merak etme, kısa zamanda dönerim'' diyerek ayrılıyor. 
İZLE, SORUMLUSUN...
Annesi her ne kadar gitmesini istemese de, engel olamayacağının farkında. 
Biliyor oğlunu, tanıyor. ''Macera düşkünüdür, haber vermiş olması şaşırtıcı'' diyor.
Arkadaşlarıyla birlikte gittikleri San Lorenzo'da gönüllerince geziyor, eğleniyorlar.
 ''Rosario'ya benziyor bu şehirde fakat daha farklı bir tadı var buranın'' diyorlar. 
Ayrılmalarına üç gün kala ''genç çocuk'' annesine mektup yazıyor:
 ''Çok eğlendik, en kısa zamanda yola çıkıyorum, üç gün sonra Rosario'dayım.''
Annesi mektubu alıyor.
İRDELE HAYATI
 Oğlunun geleceğine sevindiğinden çok, iyi olduğunu öğrenmesine seviniyor.
 Başını belaya sokmadan duramaz çünkü.
 Kanı damarlarında fokurdayan bir çocuk...
Beklenen günde dönmüyor eve, anne telaşlı. 
Kapı çalıyor, tam oğlunun geldiğini düşünürken, bir mektup daha...
 Bu kez korkuyor ve o korkuyla açıyor mektubu:
''Anne, üç gün sonra yola çıkacağımı söylemiştim, biliyorum. 
Fakat burada bir futbol turnuvası düzenlendiğini duyduk ve katılmaya karar verdik. 
Kazanan takıma iyi bir para ödülü vardı. 
Ben, bir takımın kalecisi oldum, arkadaşımsa başka bir takımın forvet oyuncusu. 
VE YAŞA ELBET...
İkimizin takımı da çok iyi gidiyordu. Nasıl gitmesin ? 
Bilirsin, benim oynadığım takım gol yemez, onun takımıysa gol kaçırmaz.
Final maçına kadar karşılaşmadık onlarla. 
Sonra final maçı geldi çattı. Ben kaledeydim, 
o forvette. Farklı takımlardaydık, farklı formalar vardı üzerimizde ama yine yanyanaydık, yakındık.
 Bizim takım 1-0 öne geçti. 
Maçın son dakikalarıydı, kazanmaya çok yakındık. 
Fakat son dakikada rakip takım bir penaltı kazandı. 
Penaltı için topun başına arkadaşım geçti. 
Böyle durumlarda ne kadar hırslı olduğunu bilirsin. Golü atma isteğini gözlerinden okuyabiliyordum. ..''
diye devam ediyordu mektup. 
O penaltı gol olmadı.
AMACI OLSUN HAYATIN...
 Kaledeki ''genç çocuk'' kurtardı penaltıyı. 
Takımı şampiyon oldu ve ödülü kazandı.
 Herkesin çocukluğunda mahallerinde oynadığı maçlar, 
kurtardıkları penaltılar ve attıkları gol çok önemliydi. 
Fakat bu penaltı, daha da önemliydi.
 Bu penaltı gol olsa, bugün belki, Küba diye bir ülke olmayacaktı.
O ''genç çocuk''...
O genç kaleci...
Ernesto Che Guevera...


SÖZÜN ÖZÜ:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder