31 Aralık 2014 Çarşamba

BİLİNMEYEN NO: 145

YİNE TUTAMAYACAĞIN KARARLAR ALACAKSIN YARIN 2015'E DAİR,,
YA DA BU DÖNGÜYÜ KIRMANIN YOLU...

(BU YIL MANYAK KARARLAR ALACAĞIM BAKIŞI)
(SEVDİKLERİNE ZAMAN AYIR)
   Öncelikle şunu söyleyeyim ki Amerika'daki bir araştırmaya göre; (muhtemelen) yarın mantıklı insanların %40'ı gibi davranarak (%60 umursamazlara dahil değilsen)  bu yıla dair alacağın (olması gereken) kararlarının çoğuna bir iki gün içinde (eski tas eski hamam hesabı) uygulayamadan by by diyeceksin. Zira bu tür insanların (bizlerin) ancak %8'i aldığı kararları devam ettirebilmekte imiş. 
   Ve belki de daha önemlisi bu %8'in sadece beşte biri bu kararların sonucu olması gereken davranış değişikliği hedefine ulaşabilmekte...
    Peki bu %40'ımızın %8'inin beşte birinin başarılı olmasını sağlayan, onları diğerlerinden ayıran fark nedir? diye soracak olursan kısaca; Kararlılık (kendin için pes etmeyen bir irade), Duyurmak ve planı net bir şekilde gözlerinin önüne sermektir diyebilirim...
   1. KARARLI OL: Olması gerekenin, sende neyin yanlış olduğunun ve hayattaki önceliklerinin farkında olan sen içinde 'yeni' kavramını bulunduran ve başlamak için harika bir start çizgisi olan yeni yıl günlerini olman gereken seni mutlu edecek kişiye ulaşmak için itici bir motor gibi kullanacaksın...
   Burada göstereceğin kararlılık (uzun zaman önce okuduğuma göre) davranışın bir alışkanlık haline ulaşması için gereken süre kadar olabilir sanırım: yani 28 gün.
(BİZİM MAHALLE)
    28 gün boyunca değişmek istediğin kararlar hakkında eylem planını uygula bırak gerisini bilinç altın halletsin...
 2. DUYURMAK: Eğer aldığın kararları duyurursan devamını getirmek için (en azından mahcubiyetten) bir sebebin ve şanslıysan eğer sana yardımcı olacak insanların desteğini alırsın.
(SPORA BAŞLA)
   Diğer yandan duyurmak kararın net şekilde ayrıca senin tarafından da daha güçlü bir şekilde içselleşmesini sağlar ki hedefine ulaşmada daha kararlı bir tutum takınırsın...
 O halde kararlarını facebook, tewitter  ya da pencerenden sokağa haykırarak (şaka) duyurmalısın....
 3. PLANINI YAZILI YAP VE DUVARINA AS: İngiliz psikoloji dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre (örneğin) egzersiz yapmaya karar vermiş kişilerle yapılan çalışmada kişiler üç guruba ayrılmış. Birinci guruba hiç açıklama yapılmamış. 2. lere egzersizin faydaları anlatılmış ve 3. lere de hangi günlerde ve hangi saatlerde egzersiz yapacaklarına dair ayrıntılı bir eylem planı doldurmaları istenmiş. sonuçlar;
  1. grup: %29
  2. grup: %49 ve 
(2015 YENİ SAYFA. SEN DOLDURACAKSIN...)
  3. grup: % 91 oranında başarı göstermiş ve spora daha uzun süre devam ederek sonuca ulaşmışlar...
   Yazmak, planlamak ve bu konuda açık ve net olmak başarının anahtarlarıdır zira aldığımız kararları beynin bilinçli kısmında işlerken uygulayacağımız kararları net bir hale getiremezsek eğer bunlar bilinç dışındaki çöpe yollanıyormuş.
   O halde sevgili ardaşlarım 2015'te değiştirmek istedikleriniz her neyse net olun ve bunun için söz verin. Yazılı ve ayrıntılı eylem planınızı oluşturup bunu dünyaya duyurun. Bir ay sonra davranış değişikliği ve tüm o iradem zayıf masallarından kurtulmuş olacaksınız.
(ÇOCUKLARI SEVİNDİR)
   Bu arada sizli konuştuğuma bakmayınız. Son zamanlarda organize davranamadığımın farkındayım ve daha iyiye ulaşmak için bu yazı sonunda derhal kararlarımı yukarıdaki yazı doğrultusunda alıp elimden gelenin en iyisini yapabilmek için bir başlangıç yapacağım.
   Aristo'nun dediği gibi: ''İnsan, tekrar tekrar yaptıklarıdır. Bizi şahane yapan tek bir davranışımız değil, bu tekrar tekrar yaptığımız şeylerin yani alışkanlıklarımızın bütünüdür...''
   Not: yeni yılda en çok alınan kararlar; kilo vermek ve yeni bir iş aramakmış ;)

   
(VE BU ARADA MUTLU YILLAR)
 









29 Aralık 2014 Pazartesi


 


BİLİNMEYEN NO: 144

 SEN DÜŞÜNCEDEN İBARETSİN. GERİYE ET VE KEMİKSİN. GÜL DÜŞÜNÜR GÜLİSTAN OLURSUN. DİKEN DÜŞÜNÜR DİKENLİK OLURSUN...

YA DA BİBLİO TERAPİ NEDİR?

(yalnız değilsin, yanında sen var...)
  Kitap evleri karşı cinsle tanışmak için en elverişsiz yerler olmakla birlikte  bazı durumlarda aynı kitaba uzanırken vuku bulan kafa tokuşmaları mutluluğa giden yolda aşılması gereken şişliklere gebe olmakla birlikte....
   Evet, yukarıdaki saçma girişle dikkatinizi çektiğime göre True Story bir hikaye ile Biblio terapi kavramı üzerine bir iki kelamda bulunmak üzere konuya girebilirim demektir....
   Beni tanıyanlar bilirler ki psikolojik grafiğimin aşağı doğru seyrettiği zamanlarda kitap okuma eğrim ters orantı göstererek yukarı ivmelenir ki yine böyle anlarımdan birinde farklı kitaplar arıyor iken işte; onunla karşılaşıverdim...
   O dediğim bir kitap olmakla birlikte yanımdaki hatunla muabbet açılmasına sebep olması (inanın ki) tamamen konusu ile (elbette kitabın) ilgiliydi. 
  ''İyi Hissetmek '' adlı bu kitap hakkında (hernasılsa) bilgili olduğunu düşündüğüm bayana konusunu sorduğumda kendisinin psikolog olduğunu ve kitabı bir hastası için biblio terapi amacıyla aldığını söylediğinde önümde yeni ufuklar açılmıştı.
queen_of_ravens_by_avine-d5gkwx9
(olsa da karanlık günlerin)
   Bu kadar abartılı olmasa da ( zira biblio terepi hakkında fikrim vardı zaten) yine de ilk elden kitap ilgimi çekti ve tarafımdan önerilen bir kitap haline geldi. Velhasılı kayışınızın gevşediği daralma anlarından birindeyseniz kendi kendine terapi anlamında bahsedilen kitap fazlasıyla işinize yarabilir derim...
   Diğer yandan benim asıl bahsetmek istediğim kavramın kendisi yani ''BİBLİO TERAPİ'' nin ne olduğu üzerinedir...
(DİBE VURDUĞUN ANLAR YİNE OLACAK)
   Bibliyoterapi, kısaca  kitapla tedavi anlamına gelmektedir. Yöntemdeki amaç, duygusal sorunların anlaşılabilmesini sağlamak, hayata karşı uyum sorunlarının aşılmasını gerçekleştirmek ve kişinin içinde bulunduğu ruh halinin  detaylarını tanımlamaya çalışmaktır. 
   Kısaca “doğru zamanda, doğru bireyle, doğru kitabı buluşturmak” denilebilen bibliyoterapi, kişinin okuduğu ölçüde tedaviye başladığı bir tekniktir.
   Amaçların arasında, kişinin okuyarak içine girdiği dünyada, kendi sorunlarını teknik doğrultusunda çözmesi ilk sırada gelir. Bazen kitapların yanı sıra çeşitli CD ve benzeri materyallerin de kullanıldığı bu teknik dahilinde, kendini iyi yetiştiren ve metodu detaylıca öğrenen kişilerin, konu hakkında başarılı uygulamalar yapabildiği araştırmalarla kanıtlanmıştır. Tedavi sürecinin ana motoru “okunan kitapla danışan kişinin kişiliği arasında dinamik bir ilişki kurulması” halinde tasvir edilebilir. 
   Süreç, 3 ana adımla devam etmektedir;
1. Özdeşim ve yansıtma
2. Arınma, temizlenme, rahatlama (yaşanan travmatik olayların yeniden hatırlanması ile heyecan boşalımı sayesindeki rahatlama)
3. İç görü ve sonuçta
bütünleşme
(O ZAMANLAR KENDİNLE KAL VE DİNLE)
  Bibliyoterapi sürecinde,  kişi bazı duygularını keşfedebilmektedir. Adını koyamadığı bu duygularını bulan,  ihtiyaçları doğrultusunda karşılanabildiğini öğrenen birey, terapi sonucunda olumlu neticeler alabilmektedir.
   Bibliyoterapi adına en güzel örneklerden biri, aynı zamanda eski bir Hint öyküsü olan “Kör Adam ve Fil” dir. 
   Öyküdeki tema, “kişilerin bulundukları dünyayı nasıl kendine göre algıladığı” fikridir. Durum ise, görmeyen bir grup insanın, file dokunarak betimlemeler yapması ve her kişinin dokunduğu bölgeye göre farklı betimlemeler ile fili algılamasına dayanmaktadır.
   Bibliyoterapi ile kişiler, kazandıkları perspektiflerle sorunların çözümüne yaklaşırken, aynı zamanda sorunları ile ilgili yalnız olmadıklarını fark ederler. Böylece, içsel rahatlama ve huzur da yaşanmaktadır.
   Bu açıklamalardan sonra hala kitap okumamakta inat eden tiplerdenseniz karanlık dünyanızda size başarılar dilemekle birlikte (bir paradoks olara) bu sayfayı okuyor olduğunuza göre bahsedilen kişi değilsiniz demektir; sizi kutlarım...
(AMA ARKADAŞLARINI DA UNUTMA)  

    O halde finali ''Kör Adam ve Fil'' hikayesi ile yapmak gayet iç açıcı olcaktır diye düşünmekteyim. iyi terapi dileklerimle...

Hintli altı adam vardı
Öğrenmeye çok hevesliydiler
Fili görmeye gittiler
Hepsi kör olmasına rağmen
Gözleme ile her biri
Kendi düşüncesini teyit etmek istedi.
Birincisi file yaklaştı
Ve olan oldu
Onun güçlü ve dar gövdesine karşı
Bağırmaya başladı:
“Allah aşkına! Fakat fil
Daha çok duvar gibi.”

İkincisi uzun dişini hissetti
Çığlıkla “vovvv! Burada ne var?
“Çok yuvarlak, düzgün ve sivri
Çok açık ve net
Bu harika bir özellik
Daha çok bir mızrak gibi”

Üçüncüsü hayvana yaklaştı
Ve mutlulukla tuttu
Elleri içinde hortumunu
Böylece cesaretlendi ve konuştu:
“Anladım” dedi aynen
“Fil daha çok bir yılan gibi”

(İYİ HİSSETİRİRYORSA YAP BU OLSUN BAZEN TEK ÖLÇÜN)
Dördüncüsü sabırsız elleriyle dokundu
Dizlerini hissetti
“Ne harika canavar
çok düz” tekrarladı:
“Bu fil, çok belli
Daha çok bir ağaç gibi”

(O ZAMAN İŞTE SINIRLARININ DÜŞÜNDÜĞÜNDEN DAHA YÜKSEKTE OLDUĞUNU FARK EDECEKSİN)
Beşincisi şansla dokundu kulağına
Dedi: “en kör adam bile
Bunun ne olduğunu söyleyebilir,
Filin bu doğaüstü özelliği
Daha çok bir yelpaze gibi!”

(BÖYLE ANLARDA FİLLERİ DÜŞÜN VE BU HİKAYEYİ)
Altıncısı daha çabuk değildi
Canavarı el yordamı ile yokladı
Sonra, sallanan kuyruğu yakaladı
Onun hissiyle
“Anladım” dedi
“Fil, daha çok, bir halat gibi”

Ve Hindistanlı bu adamlar
Uzun ve sesli tartıştılar
Kendi fikrinde her biri
Son derece kesin ve kararlı
Her düşünce kısmen doğruydu
Ve tümü yanlıştı!

The Blind Men and the Elephant
John Godfrey Saxe (1816-1889)


27 Aralık 2014 Cumartesi

BİLİNMEYEN NO: 143

ARTIK BİR ARKADAŞIMIZ, AKRABAMIZ, KARDEŞİMİZ, HOCAMUZ YA DA BÜYÜK BLOGGERİMİZ BİR YAZARDIR DİYEBİLİRSİNİZ GİBİ ;)
3 YIL GOA'NIN YAZARIYIM...

(Yeni yıl hediyem)
   Büyük haberi aldığınıza göre artık içinize su serpildiğini söyleyebilirim zira onca zaman beni takip edip (çoğu zaman) ağdalı yazılarımla cebelleşip ve garip derinliklerinde dolaşırken fikirlerimin, okuma zahmetinde bulunan siz arkadaşlarımın emeklerini boşa çıkarmadığımı söyleyebilirim demektir.
   'Yazmak zor oldu mu?' diye soracak olursanız elbette kafamı yukarı aşağı hızlı hızlı sallayarak cevap verebilirim size ama asıl önemlisi bunlar için entellektüel bir çaba içinde savrulduğumu tam olarak söyleyemeyeceğimdir. Yaptığım, kendi okuduğum ve bana iyi gelen fikirleri (ama daha çok paradigma kayması yaratmak adına) sizinle paylaşmaktan ibaretti. yani asla Amerika'yı yeniden keşfetme derdinde olmadık. (Bu arada orayı da biz keşfetmişiz ya lan ??)
   Bu bağlamada uzatmadan size durumu özetleyeyim ki Sevgili dostum (Öhöm!) Robin Sharma (Ferrasini Satan Bilge) ile aynı yayın evinin yazarlarıyız artık...
(İÇİMİZ AÇILSIN MANASINDA...)
   Bir düş (benim için) baştan beri beni okuyan arkadaşlarımın gözleri önünde gerçeğe dönüştü. bir yazar gibi davranan kendisine telkinlerde bulunan, sabahın köründe kalkarak yazmak için kendini zorlayan ama bu arada zevkle ve pek çok saatlerini kitap okumaya ayıran, inatla devam eden, yolun sonunu göremese de asla 'ne için uğraşıyorum?' demeyen ve olacakları düşünmeden kader kapısını zorlamak adına onun üzerine yazdıklarını yığıp, büyük bir gürültüyle yıkılıp yeni yollar açılması için onu zorlayan (Bu ifade güzel oldu yalnız) bir adamın Çalışma+ doğru zaman denilen şans faktörünü ağı ağır kendi lehine döndürmesine tanık oldunuz.
(HER DAİM GÜZEL OLUNABİLİR...)
   Tek başına tüm bu anlattıklarım beni izleyen en azından bir kaç kişiye dahi esin verebilmişse eğer asıl başarıyı elde etmişim demektir. Bir insan daha başka ne isteyebilir ki....
    Kitabımın giriş bölümünü aşağı ekleyerek konuyu nihayetlendiriyorum ve kitabın adına gelecek olursak ilk duyulduğunda garip gelse de altındaki mana bakımından mantıklı görünen bir isim tercih ettim: ''Damdan Düşenle Sohbetler...''
   Ama daha parlağını bulabilirsek kitap çıkana kadar değiştirme ihtimalimiz de yok değil. ve girişi okuyunuz bakalım; bir profesyonel olduğu iddiasında asla bulunmayan bu kardeşiniz ne ilgili yazmış...


DAMDAN DÜŞENLE SOHBETLER: YAZAN ÇETİN TARI...

‘’Yazdıklarımız, bizim yarattığımız eserler değil,
Kazıp çıkardığımız, zaten olan varlıklardır…’’
Stephen KİNG
  

GİRİŞ
   Bu kitabın yazarı kendini bildi bileli kişisel gelişim kitapları okumakla birlikte ne 150 kilodan 80 kiloya inmiş (hep 80 idi) ne de günlerce aç, sefil kaldığı bir hayat deneyimi sonrası bilge bir şamanla karşılaşıp ondan öğütler dinleme şansına nail olmuştur. Korkunç bir hastalık ya da kaza pençesinde (şükür ki) ölümden dönme deneyimi gibi uç süreçler ardından Nirvana benzeri bir seviyeye yükselip bambaşka biri de olmamıştır. Ya da imkânsız süreler içinde dilekler tutarak milyoner olamamış ve en kötüsü de Oprah Winfrey’in programına da davet edilmemiştir. (Henüz)
   Elindeki kitap çok saygı duymakla birlikte yazar P. nin kitabı ‘Hayatınızı 7 Günde Değiştirin’ ya da S. ’nin ‘Bir Dakikada Hayatınızı Değiştirebiliriz’ ve hatta R. nin ’59 Saniye’ ya da Ş. nin ’48 Saniye’ kitapları gibi (gittikçe kısalan) mucize süreler içinde ütopik değişimler vaat etmiyor üzgünüm.
   Ve yazarının amacı haddi olmayacak bir iddia ile insanlığı kederden kurtarmak ya da Nobel ödüllü bilim insanlarının bile anlamakta zorlandığı kuantum fiziğinin garip dünyasını çoktan çözüp (üstelik) sosyal hayatı açıklamakta kullanan aşırı zekiler gibi ‘’Kuantum Kedisinin Mama Saati’’ benzeri bir kitap okutmak hiç değil.
  Ama sevgili arkadaşım bu kitap; Aytmatov’un, ''İnsan bugün kendisini olduğu gibi kabul eder; ama onun tabiatında yarın başka biri olmak vardır.''sözünü odakta bulunduran, Johann Pestalozzi’nin, "Yaşamımda edindiğim en büyük bilgi şudur; Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene, hiç kimse yardım etmez." tarzında değişim için ilk şartın ‘kişinin hazır olması’ olgusuna inanan ve sonuç olarak Huxley’in; "İnsanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır; kendisi." deyişi ile değişimin öğrenme ve deneyim ile gerçekten de mümkün olabileceğine yürekten inanan bir mantıkla yaşanmış ve yazılmıştır.
     Kitabın yazarı bibliyoterapi ve bilme erdemlerine güvenen ama okuruna gül bahçeleri vaat etmeden ve ayakları yere basarak, atıldığı yaşam kıyısında nefes almasına yardımcı olduğunu gördüğü kendi hayat deneyimlerini, kendi tarzıyla ve mümkün olduğunca araştırma ve hikâyeler ile destekleyerek sunmaya çalışmaktadır.
   Yalnız olmadığın (ve olmadığım) tezi ile yola çıkan yazarın tek amacı varoluşsal problemlerle boğuşan insanlara aslında ne kadar normal olduklarını damdan düşen insanlara ait hikâye ve araştırmalar yolu ile anlatabilmektir ki damdan düşmeden önlem almak mümkün olabilsin…
   ‘’Dünyada adamakıllı tanımak istediğim tek kişi benim…’’diyen Oscar Wilde ile aynı kafadaysan, elindekinin doğru kitap olduğunu söyleyebilirim...
(KİTAP ŞUBAT MART GİBİ RAFLARDA ;)

   ****

ÖZETLE...

26 Aralık 2014 Cuma

BİLİNMEYEN NO: 142

ZAMANSIZLIK

Fırsat bulup başına oturamadığım için yazmam gerekenleri yazamadım üzgünüm...
ama artık kısmet yarınaymış diyebilirim...
o zamana dek kusura bakmayınız...
sadece bir kaç görsel olacak dolayısıyla bugün...
gülmek üzerine ve ama asla yaşam denilenin ne kadar acımasız olduğunu da unutmadan...
işte böyle bir şeydir hayat: asla tek kutuplu yaşanamaz...
sen de bunun için bir istisna olamazsın,, kabullenmeli...

(farkımız derin...)
(ve gülmek iyidir)
(ama her zaman komik değil hayat...)

24 Aralık 2014 Çarşamba

BİLİNMEYEN NO: 141

RÜZGAR YİNE KOKUNU GETİRDİ, ANLAYACAĞIN BU GECE DE CANIM BURNUMDA...

YA DA BUNCA ZAMANDIR NETTİM?


  
(yazımı beklerken iki okuyucu: Temsili)
 Home ofisim diye nitelendirebileceğim blog sayfamdan 
bunca zaman uzak durmak düşüncelerimi netleştirmem açısından
 faydalı ve gerekli oldu dersem fazla şairane ve fekat çok alakasız bir şey söylemiş olurum. 
Zira işin özü (en azından kendi açımdan) yazma işinin 
bir çeşit günah çıkarma eyleminden farklı olmadığını düşünmemdir.
(sayısız ödüllerimden (almadıklarımı da katarsak!) birini daha alırken ben)

   Tüm sorunlar insanın günlük bir ritüel haline getirmesinin gerekli olduğu bir ''Kendiyle baş başa kalma anı'' yaratmamasından, buna kendisi için bir  fırsat vermemesinden kaynaklanır kanımca.
   Kimi şanslı azınlık bunu beş dakikalığına da olsa sessizlik anıyla çevrelenmiş bir meditasyon pratiği ile gerçekleştirirken kimisi de Monteigne'in dediği gibi kendiyle bir başına kalabileceği bir alan oluşturarak yapar bunu. Belki diğer bir kısımda (sağlık açısından faydalı olduğu ispatlı) öğlen siastalarına (20 dk geçme!) dalma anında yaşar bunu ama her nasıl olursa olsun gereklidir kendiyle yalnız kalması insanın ve güvenebileceği en yakın dostu olan tüm o  ürpertici sırlarıyla dolu bilinç altını kapayan perdeyi aralamaya çalışması...
(öykülerimin yayınlandığı dergi ve kitaplar)

   Velhasıl uzatmadan tavsiyem bunun için, 'yazmak' olacaktır diyebilirim size. Tabi bunları senin okuyor olduğunu bilmek daha derli toplu düşünmemi ve kendime bir çeki düzen vermemi de sağlamaktadır ki bu sorumluluk mutualizm ilkesine göre sana mutlu olabileceğin bir yazı okutmamı gerektirir kesinlikle... 
   Tıpkı Armstrong'un dediği gibi aslında; ''Eğer yaptığım müziği başkaları dinlemiyorsa hiç bir işe yaramıyor demektir. (ya da öyle bir şeydi işte)
(yine ben)

   Dolayısıyla burada geçirdiğin her saniyenin beyin bağlantılarında farklılık yaratması gerekliliği sayfanın asıl  amacı olmakla birlikte daha önce tanıdığım arkadaşlara  bu bağlamda nerelerde olduğumu söylemek de bir borç olarak boynuma asılı bulunmaktadır...
(bir yarışmadan)

   Haberler iyi kısaca: zaman içinde anlatmaya devam edeceğim yazma maceramda ilk olarak pek çok dergi ve kitap haline getirilmiş yarışma öyküleri (3 adet) kitabında öyküleri bulunan bir yazardır arkadaşınız artık. 
  
(Tahmin edin kim?)

   Alanya Güncel sanat dergisinin düzenlediği yarışmada 'Güncel sanat ödülünü, 'Çilek' Adlı  hikayemle aldım. Diğer yandan Mersin 5. Kelenderis öykü yarışmasında  (jüride Muzaffer İzgü'de vardı ona göre) Kırmızı adlı öyküm 3. oldu. 
(Boncuk ve yazısı için konu düşünürken: sonuçta bulduğu konu: sokak kedilerinin postmodernist mamasal şeysi...)
   Özgeçmişimsi bir yazı olsa da bugün başka ve daha önemli gelişmeler de oldu hayatımda ki bunları da (o kadar başarılıyım ki yazmaya yoruldum ;) yarına anlatacağım arık. 
    Merak edip arayıp soran ve elbet takipte kalan arkadaşlara teşekkürlerimle...

 *** asıl bomba yarın;)