29 Eylül 2013 Pazar

BİLİNMEYEN NO: 70

DÜNYADA YALNIZ 100 KİŞİ KALDINIZ,, 

KOMŞULARINI TANIMAK İSTERMİSİN.?


(SADECE 100 KİŞİNİN YAŞADIĞI BİR YER..)
   Yaşam ile ilgili öğrendiğimiz her şey bakış açımız geliştirir ve bizi iyi yönde evrimleştirir kuralına uygun olarak, matematiksel yüzdelerden fazla hoşlanmayanlar için sayısal ifadeler içeren aşağıdaki konuyu daha basit matematik terimlerle anlatmaya çalışacağım bu gün..
   Stanford Üniversiesinin yaptığı bir araştırmaya dayanarak oluşturulan aşağıdaki rapor dünyaya daha anlamlı bakmanızı ve belki de biraz daha kendinize gelip daha az şikayet etmenizi sağlayacaktır..
    Tüm dünyanın (oranlar aynen korunarak) tam olarak 100 kişilik bir topluluğa indirgendiğini varsayarsanız,   * Bu topluluktaki komşularınızın 52'si kadın 48'i erkek olacaktır.. ( kızlar daha fazla, o halde kıymetimizi biliniz ve kalan 4 kişiden biri olmayınız;)
  * 57 Asyalı, 21 Avrupalı, 14 Amerika kıtalı, ve 8 Afrikalı bulunacaktır..
  * Bunlardan 30'u beyaz, 70'i beyaz ırk dışındaki renklerden olacaktır..
(BAŞINI SOKACAK BİR EVİN VAR..)
  * 89'u heteroseksüel iken 11'i homoseksüel tercihe sahip olacaktır.. (Bu rakam oldukça fazla görülmekte o halde onlara (ve tüm insanlara) artık ön yargıyla bakma huyumuzdan vazgeçmenin zamanıdır zira onlara çevrenizde az rastlamanız az oldukları manasına gelmiyor, belki saklanıyorlar, neyse b u belki başka zamanın konusu..)
  * etrafınızdaki bu 100 kişiden sadece 6'sı dünyadaki zenginliklerin yaklaşık %60'ına sahip olacaktır ve bunların 6'sı da Amerikalıdır.. (Fena..)
(DOLABININ OLMASI BİLE BİR ŞANS..)
  * Komşularınızın 80 tanesi normal denilen standartların çok altında evlerda yaşamaya çalışmaktadır..
  * Bu seksen tanenin 70'i okuma yazma bilmiyor, 50'si kötü besleniyor ve sadece biri üniversiteye gitmektedir ve yine sadece birinin bilgisayarı vardır.. (şu anda bu yazıyı okuyacak makinanız olduğuna şükrediniz..)
  * Ve bu 80 kişiden biri yaşama merhaba dediği anlarda bir diğeri ölüm döşeğinde yaşamının sonunu beklemektedir..
(SAHİP OLDUKLARINA ÖNEMSİZ GÖZÜYLE BAKIYORSUN..)
  * Ve etrafınızdaki tüm komşulara baktığınızda 70 tanesinin 21 yaşının altında olduğunu fark edeceksiniz..
Bu rakamlar mızmızlanmanıza bir derece engel olacaktır umarım zira siz o şanslı 20 kişiden birisiniz halinize şükredin..(Ama neden o 6 kişiden biri neden değilim diye üzülmeye başlayan mutsuzluk bağımlıları da olabilir aramızda tabi ama artık ona yapacak bir şey yok..)
  * Ve sevgili arkadaşlar şükrediniz zira bu sabah sağlıklı uyandınız ve kendinize iyi bakıyorsanız bu hafta içinde ölecek olan 1 milyon kişiden biri olmayacaksınız demektir..
(BU HAFTA ÖLECEKLERDEN BİRİ OLMAYACAKSIN..)
  * Savaş, işkence, çatışma, açlık görmedim diyorsanız eğer geriye kalan 500 milyon kişiden daha şanslısınız düşününüz bunu..
 * Eğer kahvaltı yapabildiniz bir eviniz var ve hatta giysilere sahipseniz (moda değil diye burun kıvırdığınız) kalan 75 komşunuzdan daha iyi durumdasınız demektir..
  * ve örneğin bankada paranız iyi kötü paranız var, ve birilerine de mütevazi de olsa yardım edebilecekdurumda görüyorsanız kendinizi (o 6 manyağı ayırıyorum) 100 kişi içindeki en zenin sekiz kişiden birisiniz denmektir. (Param yok diye ağlayıp durma artık..)  
(VE BU YAZIYI OKUYABİLECEK ŞANSLI VE SENİN TAHMİNİNDEN
ÇOK DAHA ZENGİN AZINLIKTAN BİRİ OLDUĞUN İÇİN,,
FARKINA VAR VE ARTIK ŞÜKRET.)





GÜNÜN VİDEOSU:  YAŞAMA SEVİNCİ..

GÜNÜN KARİKATÜRÜ:


  * Ve sevgili arkadaşım bu yazıyı okuyabildiğine göre hayatında okul kavramıyla tanışamamış 2 milyar kişiden biri değilsin demektir,, Ne mutlu sana,, artık yaşamının kıymetinin farkına var ve şikayeti bırak..
   Ne kadar şanslı olduğumuzun her an bilincinde olduğumuz ve sahip olduklarımıza şükrederek hayatımızı zenginleştirdikleri için hayatımızdaki her şeye gereken değeri verebildiğimiz bilince ulaşabileceğimiz günler görmemiz dileğiyle..
  (Çetin TARI)

BİLİNMEYEN NO: 69

TOPLAM YAŞAM SÜREN 5 YIL,, VÜCUDUNUN DEĞERİ; 45 MİLYON DOLAR: BİLİM ÖYLE SÖYLÜYOR..

(KELEBEKLER KISA YAŞAR DİYORSUN..)
  Sevgili arkadaşlar bu pazar sabahında eğlenceli olmasını umduğum bir yazıyla tatil günümüzü değerlendirelim istediğim için sizi biraz daha uyandırıp yaşamınızın kıymetini anlayın diye araştırılmış bir kaç bilimsel makaleyi  paylaşayım istedim sizinle
   Toplam yaşam süren kaç yıl aslında?
   Yaşadığını sandığın sürelerde aslında neler yapıyorsun?
   Peki ya,, Kaç paralık adamsın :)
   Sevgili arkadaşlar yazıya hızlı bir giriş yaparak, ortalama 70 yıl yaşayacağınızı varsayalım. Aslında 70 yıl oldukça uzun bir zaman ve bence ömür süresi için gayet adil bir rakam gibi görünüyor değil mi? Aslına bakarsanız bu soru yaşamak kavramından ne anladığınıza bağlı gibi görünüyor..
   Yani dolu dolu farkında olarak ve anın, özgürlüğüün tadına vararak yaşamak,, işte bu tür yaşamak bize ne kadar reva görülmüştür aslında biliyor musunuz? Küçük bir hesap yapalım o halde;
(UYAN,, UYUMAK İÇİN ÖNÜNDE SONSUZLUK VAR..)
 * Var saydığımız ömrün yarısını gece yaşar ve bu süreçte genelde uyursunuz; Geriye 35 yıl kalır
  * Bu 35 yılın 5 yılı çocukluktayken geçer ve anlaşılmaz. (En çok hatırlayacağınız bölük pörçük, doğruluğu şüpheli hatıralardır..)
  * 5 yılı da yaşlanınca gider ve yaşantının bu kısmından da fazla birşey anlaşılmaz. (Geri sayım başlamıştır ve sağlık problemleri dolayısıyla kaçınılmaz sonun bir an önce gelmesi beklenir çoğu zaman.._Uğursuz uğursuz konuşuyorum; biz kendimize bakacak ve ehtiyarlığı -işşalla- ayakta karşılayacağız, amin :) 
  * Geriye 25 yıl kalır. (Lan! 25 yıl mı? Dur daha değil,,)

(İLK BEŞ YILIN, YOK..?)
  * Bu 25 yılın 15 senesi çalışarak geçiyor, geriye kaldı mı 10 yıl. (Bu doğru bir hesap, çoğu zaman işimizi sevmediğimiz için yaşamayı emekliliğe bıraktığımızı fark edemiyoruz ama o zaman da çoğu zaman yaşamaya mecalimiz kalmıyor, yani işini sevmek bu kayıp denen 15 yıldan ömrüne zaman ekleyebilir..)
  * Bir de tuvalet banyo gibi ihtiyaçlar var bunlara da 5 yıl gidiyor muş,, geriye sana sadece 5 yıl kaldı sevgili arkadaşım..
    İşte hayatımız boyunca hedeflerimiz uğruna yaptığımız onca savaş… Araştırma sonuçlarına göre sadece 5 yıl yaşıyorsun ve onu da incir çekirdeğini doldurmayacak sözde sorunlarına harcıyorsun, harca bakalım..

  Birde bizim bu bilim adamları tüm bu süre içinde gerçekleştirdiğimiz zaferlerimizi yani dünyaya sunduğumuz güzellikleri de araştırma gereği duymuşlar, bakınız yaşarken yaptığınız ortalama faaliyetler yani dünyayı daha yaşanılası (!) bir yer haline getirmek için ona sunduklarınız nelermiş??
(YAŞLADIĞIN SON BEŞ YILIN İÇİN
ŞİMDİDEN KENDİNE BAK..)
  * 2 yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılıyor. (Ooley,,)
  * 25 bin beygir gücü enerji harcıyor.
  * 300 ton ağırlık kaldırıyor.
  * 105 gün suda kalıyor.
  * 26 yıl uyuyor. (yukarıda yaklaşık yarısı dedik ama yaklaşık süre bu,, o yüzden yatağınızı iyi seçin,, -Bilinmeyenedair yataklarını seçin..-Burada reklam girsem iyi olurmuş:)
  * Ortalama 2 yıl telefonla konuşarak geçiyor. (İki yılda ekranına bakıp mesaj, uygulama vb indirerek, hatta daha fazla mı?)
  * 130 bin km yol yürüyor. (Size demiyor, yürümeyin siz daha bakalım)
 * 90 milyon kelime konuşuyor. (Bu erkekler olmalı kadınlar için çarpı beş deyin..)
  * 18 yıl ayakta duruyor. (Lan olm otursana?)
(105 GÜN SUDASIN..)
Birde beni parayla satın alamazsınız tribi vardır değil mi,, Zaten kaç para dersin ki diye de sorarlar bazen.. İşte bu zamanlarda (Kaç paralık adamsın lan sen?) karşınızdakine aşağıdaki araştırma sonuçlarıyla cevap verebilirsiniz.. (Ki dayak kaçınılmaz olsun iyice :)
  * Bir insanda 7 kalıp sabun yapacak kadar yağ bulunuyor.
  * Orta boy çivi yapacak kadar demire sahip.
  * Bir kahve fincanını dolduracak kadar şeker bulunuyor.
  * Küçük bir tavuk kümesini badanalayacak kadar kireç var.
  * 2000 kibrit yapacak kadar fosfor bulunuyor.
  * Ufak bir topun atımına yetecek barut için potasyum var. (Asabiyet)
  Yani arkadaşlar içerdiğiniz bunca şeye rağmen  İnsan vücudunun kullanılabilir parçalarının ayrı ayrı satılması halinde toplam değerinin 45 milyon doları bulacağı hesaplanmış... 
(VE SEVMEDİĞİN İŞİNE GİTMEK İÇİN
HARCADIĞIN ZAMAN,,
O HALDE İŞİNİ SEV!?)



 ''Wired Magazine'' adlı dergi tarafından yapılan araştırmaya göre insan vücudundaki sıvılar, dokular ve mikrop öldürmeye yarayan antikorlar büyük para ediyor. (Ancak hemen gözlerin,iz parlamasın, zira bu vücut parçaları olmadan insanlar yaşayamıyor :/
   Dergi tarafından parasal açıdan yapılan değerlendirme, insan vücudundaki her bir parçanın satılabilecek durumda çıkarılması esasına dayanıyor. Dergi, organ ve vücut parçalarının fiyatlarının ABD'de geçerli olan fiyatlar esas alınarak hesaplandığını, (üçüncü dünya ülkelerinde uygulanan karaborsa fiyatların göz önüne alınmadığını..) kaydetti.
   Araştırma, en hayati organların parasal açıdan en pahalı organlar olmadığı gerçeğini de ortaya koydu. Örneğin insan vücudunun en pahalı unsuru kemik iliği. Kemik iliğinin gramı 23 bin, kilosu ise 23 milyon dolar. Her hücrede bulunan DNA'lar ise gramı 1.3 milyon dolardan işlem görüyor. Vücuttan alınabildiği takdirde antikorlar da 7.3 milyon dolar ediyor. Buna karşılık bir akciğer 116 bin 400, böbrek 91 bin 400, kalp ise 57 bin dolara alınabiliyor.
(MUTLU OMANI SAĞLAYACAK ŞEYLERİ YAPABİLMEN
İÇİN TOPLAM BEŞ YIL..)
  Yani sevgili arkadaşım toplam ömrün beş yılı geçmiyor,, bunun farkına vararak hayatında bazı ayarlamalar giriş ve bu sürenin gerçekten yaşanmışlıklarla geçmesini sağlamak elinden geleni yap ve yaşamak için asla ilerideki bir tarihi hedef olarak koyma önüne, yoksa gördün,, kaybediyorsun..
  Ve ne kadar kıymetli bir varlık olduğunun farkına var artık.. (Artık maddi hesaplara dair de konuşabilirim..)
   Sağlığınızın kıymetini bildiğiniz ve kelebekler kadar kısa ömrünüzü doya doya yaşadığınız günleri görebilmeniz dileğiyle..                    (Çetin TARI)

GÜNÜN VİDEOSU: EN FAZLA KAÇ YIL YAŞAYABİLİRİZ?


GÜNÜN KARİKATÜRÜ:


27 Eylül 2013 Cuma

BİLİNMEYEN NO: 68

ÖYLE BİR ÖZLEYECEKSİN Kİ,,

GİTTİĞİNE UTANACAK..



(ÖĞRENMEK,, ONUNLA SAVAŞMAK İÇİN
HAZIR OLMANA YARDIMCI OLACAK ..)
  Zordur ayrılık acısını atlatmak,, ağaca çakılmış çiviler misali yerinden söküp atsan dahi izleri geçmez ömrünce..
   Peki nedir aslında olup biten yürekte diye soracak olursanız vereceğim cevap beyinde olup bitenlere dair olabilir ancak, zira yüreğe atfedilenler aslında beyinde olup bitmektedir diyebilir benim gibi realist olmak derdini bir türlü aşamayanlar..
  Ama bu da işe yarayabilir belki, çünkü öğrenmek o şeyin doğasını değiştirir çoğu zaman ve belki ayrılık acısına dahi iyi gelebilir kim bilir.. O halde araştırma sonuçlarına bakıp buz dağının görünmeyen kısımlarını görmeye çalışalım ve daha da önemlisi düşünelim derim, ne yaparmış bize ayrılık denen..?
(VE ASIL KORKTUĞUN BELKİ,,
KENDİNLE BAŞ BAŞA KALMIŞ OLMAK.)
   Amerika'da yapılan bir araştırmada terk edilen kişinin (bayan deneklerin) beyninde neler olup bittiğinin görülebilmesi için gelişmiş tekniklerle beyin görüntülerine bakılmış ve araştırma kısaca şu şekilde seyretmiş..

  Araştırmada eski sevgililerine hala “aşık” olduklarını belirten bir grup kadına, eski erkek arkadaşlarının resmi gösterildi ve fMRI yoluyla beyin görüntüleri alındı. 
  Araştırmaya katılan tüm kadınlar için, ayrılığın üstünden ortalama 63 gün gibi görece uzun bir zaman geçmiş durumda. Gün içinde zamanlarının % 85’ini eski sevgililerini düşünerek (gece de rüyalarında muhtemelen..) geçirdiğini belirten grupta yer alan kadınların tamamı, ilişkilerine devam etmek ve eski sevgilileri ile yeniden bir araya gelmek istediklerini söylüyor.    
  Araştırmacıların hedefi, eski sevgilinin resmini görmenin beyinde ne gibi değişimlere neden olduğunu saptamak. 
   

Araştırma sonuçları ise şu şekilde rapor edilmiş:
  Araştırma sonuçlarından biri romantik ilişkilerde reddedilmelerin ardından kişinin duygu ve davranışlarını kontrol etmede güçlük yaşadığını ortaya koyması. (bunu biliyoruz ki zaten) 
(TEK SORUMLU YİNE SEN OLACAKSIN..)
  Terk edilme sonrası gösterilen duygusal-davranışsal tepkilere bakıldığında (ki bunlar depresyondan intihara hatta cinayete (lan?) kadar değişim gösterebiliyor) kişinin kendini kontrol etmede güçlük yaşadığının görülmesi çok da şaşırtıcı değil (cinayet şaşırtıcıymış bence, neyse devam edelim..) 
  Ancak yine de bu sonuca göre alınması gereken bir ders var sevgili arkadaşlar; Yakın bir arkadaşınız ayrılık acısı çekiyorsa, “Yapma artık, biraz kontrollü davran ” gibi gayet akılcı bir öğüt vermeniz hiçbir işe yaramayacaktır..
  Diğer yandan beyin görüntülerine bakıldığında özellikle motivasyondan sorumlu alanlarda önemli düzeyde aktivasyon görülmüş.. 
  Yani romantik aşk, daha önce de önerildiği gibi, belirli bir duygu durumu olmaktan çok, hedefe odaklı bir motivasyonel durum olma özelliği taşıyor.
 Araştırmanın en şaşırtıcı sonucu ise, beynin bağımlılık ve yoksunluk durumlarında aktive olan alanında görülen yoğunluk. 
(BELKİ KABUĞA ÇEKİLECEKSİN BİR SÜRE..)
  Yani romantik ilişkilerde reddedilme, bağımlılıkta görülen bir tür yoksunluk sendromunun yaşanmasına neden olmakta. 
  Bu sonuç da ne kadar zorlu bir süreç içinde olunduğunun ve kontrolün ne kadar güç olduğunun temel göstergelerinden biri olma özelliği taşıyor ki sonunda aşkın bir bağımlılık olduğunun kendini gerçekleştirememiş insanlar için ne kadar tehlikeli olduğunu kanıtlamış oluyor...
  Aktive olan bir diğer önemli alan ise beynin fiziksel ağrı ve stresten sorumlu olan alanları
( VE SEÇEMEYECEKSİN AKLINDAN GEÇENLERİ..)
  Yani ayrılıkla başa çıkmaya çalışan kişiler, aslında güçlü bir hayatta kalma mekanizması ile savaşır hale geliyorlar.( gerçekten zor olduğunu anlatan harika bir cümle, yaşayan bilir elbet..)


  İngiltere'de yapılan bir araştırma ayrılık acısının fiziksel değişim ihtiyacı ve dolayısıyla maddi bir külfete yol açtığı yönünde.. Eğer paranız varsa ayrılık  varsa (İngiltere'de böyle olmuş) ayrılık sonrası (ortalama olarak) şu değişimler için aşağıdaki rakamları ödemek zorunda kalıyor ve bunun için (O anda belki) zerre pişman olmuyormuşsunuz.. (Ayrılmadan önce bir daha düşünün bence, zira saçımın rengini değiştirdim hoop geçti herşey,, olmuyor maalesef; aşağısı fena karışık ;)
(HER SABAH FARKLI BİR SEN
UYANACAK YATAĞINDAN..)
Araştırmaya göre kendilerini tepeden tırnağa bakıma alan kadınların yaptığı harcamalar şöyle sıralanıyor:
Saç kesimi ve boya 91.82 sterlin (266 TL)
Bronzlaştırıcı sprey 39.41 sterlin (114 TL)
Yeni elbiselser 122.42 sterlin (355 TL)
Yeni ayakkabılar 61.06 sterlin (177 TL)
Makyaj malzemesi 48.68 sterlin (141 TL)
Manikür-pedikür 51.69 sterlin (150 TL)
Spor salonu üyeliği 81.58 sterlin (236 TL)
Toplam 496.66 sterlin (1439 TL)(fena!)
(KABUSLARLA SAVAŞTIĞIN GECENİN ARDINDAN..)
   Kadınların dörtte üçü güzelleşmek için harcadıkları paranın her kuruşuna değdiğini düşünüyor, beşte biri ise terk edildikten sonra kendini spora veriyor. Yukarıda belirtilen harcamaların dışında güzelleşmek için ameliyatmasasına yatanlar dahi oluyormuş. (Ameliyatla duygularımı alınız..) Kadınların yüzde altısı estetik cerrahın yolunu tutuyor ve ortalama 530 sterlin (1537 TL) harcıyor. Her kadın yukarıdaki 500 sterlinlik harcama listesine artı olarak haftada 70 sterlini (203 TL) arkadaşlarıyla gezerek harcıyor. (Gerekli..) 
(TÜM HAKSIZLIKLARA YALNIZ SENİN UĞRADIĞINA
İNANACAKSIN BİR SÜRE DAHA..)
   Terk edilenlerin yüzde 14'ü diyet yapmaya başlarken yüzde 11'i ise çöpçatan sitelerine üye olmak için ortalama 47 sterlin (136.3 TL) harcama yapıyor.
   Kardeşim uğursuz gibi başa gelecek ne felaket varsa anlattın söyleyeceğin iyi bir şey yok mu, derseniz naçizane ayrılık sonrası verilebilecek bir kaç ruhsal motinasyon cümlesi belki işe yarayabilir. 
  (Ama aslında hiç bir şey işe yaramaz, odanın köşesine yalnızlığınla diz çöker ve geçmek bilmeyen saniyelerin bir önce geçmesi için dua ederek sizi ezen terk edilme yarasının zaman tarafından iyileştirilmesini beklersiniz umutsuzca ama nafile,, her saniyesini yaşamak ve acı çekmek zorundasındır başka türlü geçmez ve geçemez..)

(VE HİÇ BİR NİMET TAT KATMAYACAK  YAŞAMINA AMA,,)
   Ve final; ayrılığın ardından… 
  Umarım başına gelmeyecek bu durumda (Her canlı terk edilmeyi tadacaktır..) birbirinden farklı duyguları, en yoğun haliyle ve kısa aralıklarla yaşayacaksını.. Bir sabah yataktan kalkmak istemeyecek kadar mutsuz, diğer sabah ise yeniden aşık olmalıyım kararlılığı ve enerjisiyle uyanacak ama net bir tavrın uzun süre olamayacak maalesef..
  Kendine kredi vermelisin bu durumda. Bir süre üretkenliğin, işindeki başarın, kişiler ile iletişim becerilerin düşecek ve ama korkmamalısın. Kimse bunu hemen atlatmanı beklemiyor senden..
(ATLATACAKSIN KOZASINDAN ÇIKACAK
 KELEBEK MİSALİ VE DAHA GÜÇLÜ OLARAK)

  Yalnız kalmadığından emin olmalısın bu zamanlarda.. Sıkça değişiyor olsa da, duygularını, düşüncelerini paylaşman çok önemli.. Sana iyi gelen yakınlarını, arkadaşlarını, akrabalarını yakınında tutmayı unutma.. Yardıma ihtiyacın olduğunda, destek almaya mutlak olarak hazır ol, zira tek başına acın daha uzun sürecek.. (O sherephsizi de düşünme artık; diyesim geldi bir an,, peki devam..)
  Ve sevgili bağımlı ve dertlerin en soylusuna yakalanmış (..suçlu sen değilsin, sen değer bilmeyene değer verdin sadece..) duygularınla savaşmamalısın..
 Bu kaybı yaşamak için (sonuna kadar yaşayacaksın, bir süre geçmeyecek..) kendine alan açmalısın.
  Hayatın bir anda değişti evet, eskisi gibi de olmayacak ve hatta umutların dahi değişmek zorunda.. (ama dönmesini bekleme, eskisi gibi değil hayatın artık, acını yaşa ve zamanı geldiğinde kafanı kaldır..) Ama, üzülmemeliyim, düşünmemeliyim gibi cümleleri kurduğun anda kendini uyarmalısın.. 
   Sadece mutlu sonla biten romanların sadece ilk sayfalarında şahit olacağın ayrılık acısıyla, uzaktan yakından başka hiç bir yerde karşılaşmayacağın günler yaşaman dileğiyle..                                        (Çetin TARI)

GÜNÜN VİDEOSU:

TERK EDİLME ACISI VE DEPRESYON


GÜNÜN KARİKATÜRÜ:


26 Eylül 2013 Perşembe

BİLİNMEYEN NO: 67 

GİDİŞ TEK BAŞINA BAŞINA VERDİĞİN BİR KARAR OLMAZ HİÇ,, 

BİRİ İTER,, BİRİ GİDER..

(BİR KARARDIR GİTMEK, AMA TEK BAŞINA)
      Bu gün gitmek üzerine daha doğrusu gitmenin asLında gerekliliği üzerine bir yazı okuyacaksınız, cuma hatırlatmaları bölümünde..
   Kendini tanımak için gitmek..
   İnsanların %99,99 (önüne daha 9 ekleyebilirsiniz) una ait Varoluşsal bir problemden bahsederek giriş yapacağım bu günkü konuya; 
  Hemen şu an beyin kıvrımlarınız ardında gizlenmiş geçmişe bir göz atınız lütfen, orada bir gün yaşanmak üzere rafa kaldırılmış ne çok hayal vardır.. 
   Hayalleriniz, ulaşması kolay veya imkansız, maddi ya da manevi pek çok şey olabilir elbet ama bir yandan da bilirsiniz ki asla onları gerçekleştirmeye zaman bulamayacaksınız. (acımasız bir tespit ama her gün aynı şeyleri yapmaya devam edersiniz sonuç maalesef değişmeyecek..) 
     Tatil gelsin de hele bir sonra, evleneyim de sonra, çocuklar büyüsünde sonra, emekli olayım da sonra, ölmezsem eğer sonra ve son nefesi verirken; has*tir ne saçma geçti lan ömrüm böyle böyle (Ya da benzeri daha az ayıp bir başka final sözü: bakınız ünlülerin son sözleri)...
(VE ÖZGÜRSÜN DÜR GİDİNCE..)
   


  Sürekli ertelemek daha önce de bahsettiğim, içinizde var olan (sizden daha yetenekli, daha cesur, daha girişken ve zeki..) asıl kişiye ulaşmanız için de bir engel oluşturmaktadır. Tabi biliyorsunuz ki olması gereken asıl kişi olmak için çaba göstermeyen ya da engellenen kişiler 4 büyük varoluşsal problemin en gizemlilerinden biri olan varoluşsal sıkıntı (kaygı) denilen tarifsiz ve dünyadan zevk almanızı engelleyen stres kaynağıyla bilinç altında bitmez bir mücadeleye girişmektedir.... 
( DERLER Kİ BİRİ İTER SEN GİDİNCE,,
AMA BU KEZ İTEN DE GİDEN DE SEN OLACAKSIN..)
   Şüphesiz gerçek potansiyeline ulaşma çabası gösterenler için pek çok yol mevcuttur ama burada, karşılaştığım en ilginç ve bence en eğlencesinden bahsedeceğim. ismi sizi korkutmasın ; Jung'un yeniden doğuş arketipi ya da bazı psikologlarca Moratoryum denilen tecrübe..
   Freud'un okulunda yetişen İsveçli ünlü psikolog Jung (sonra hocasıyla papaz olmuştur) tarafından psikoloji dünyasına aktarılan arketip deyimi; algılamamızı örgütleyen, bilinç içeriklerini düzenleyen, değiştiren ve geliştiren yapılar olarak tarif edilebilir..
(HAZIRLAN BU YOL NEREYE GİDER BİLMESEN DE..)
    Arketip tanımı içinde pek çok karmaşık ve anlaşılması zor kavram var olmakla birlikte, bizim ilgilendiğimiz şey  bu tanımdaki değişim ve gelişim kavramlarıdır.
 Öyle bir arketip yaşayacaksınız ki ardından değişmiş ve olmanız gereken insana bir adım daha yaklaşmış bir değişim (gelişim) ve (hatta yeniden doğuş) tecrübe etmiş olacaksınız?  işte bunu mümkün kılan kavram Jung'un 'yeniden doğuş arketipi dediği basit yaşamsal tecrübedir..
   
(GİDENİN ARDINDAN..)
   jung'a göre, insanlık tarihi boyunca pek çok arketip görülür ama ancak bir deneyimle harekete geçirildiklerinde, yani tetiklendiklerinde içlerinde bulundukları gerçek görünüşlerini algılayabilirsiniz. Aksi halde (tetiklemediğiniz, harekete geçmeyen; az sonra nasıl tetikleyeceğinizi anlatacağım) arketip ortaya çıkamaz ve algılanamaz ve tabi siz de içinizdeki bir türlü anlamlandıramadığınız kaygıyla neyim var diyerek kendinizi yemeye devam edersiniz..
   Hızla gelişip yepyeni bir insan olmamıza yardım edecek olan uygulaması en kolay bu arketip aslında hepimizin bildiği ama etkilerinin bu kadar derinlerimize işleyebileceğini tahmin edemeyeceğiniz ; (Erıcson'un moratoryum dediği) yeniden doğuş (ya da aşama) arketipidir.

   Bu kutsal sır gençlerin (ya da her kim istiyorsa onun) örneğin sırt çantalarını alarak yollara düştüğü bir kendini tanıma yolculuğudur...
 Bu durum, tüm ülkelerde anlatılan kahramanlara ait öykülere benzer.Kahraman görevini yapmak üzere uzaklara gider ve döndüğünde yaşadığı maceralara gıptayla bakan normal (sadece yaşayan aslında yaşadığını sanan) insanları tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır..
(AMA HEP ENGELLERİN OLUR,, ÇIKAMAZSIN SINIRLARINDAN..)
 Uzun lafın kısası moratoryum denilen olgu içinde mucizevi gelişim potansiyeli taşıyan bir gelişim fırsatıdır. Kişi döndüğünde kendini tanıyan, daha güçlü, daha bilge ve daha farkında bir insana evrilmiş olarak fark edilir..

   Kültür seviyesi ortalamanın üzerindeki sayın okuyucularım (yağcılık yaptığımı sanmayın; aksi halde bu sayfayı okuyor olmazdınız) bilirsiniz ki okumakta bir tür değişim potansiyeli içerir. Okumayı bitirdiğimizde (örneğin bu yazıyı) o şey (okuduğunuz kitap..) artık içinizde sarmaşıklar şeklinde dallarıyla kök salmaya sizi yeni bakış açılarıyla donatmaya başlamıştır çoktan..
(ÖDÜLÜN BÜYÜKTÜR OYSA..)
   İşte yeniden doğuş ya da aşama arketipine göre de sırt çantanızı alarak (bavul da olabilir ama havalı diil) bir süreliğine uzaklara gitmek yepyeni bir insan olarak kendinizi tAnımanız için inanılmaz fırsatlar sunmaktadır.  
  Madem amaç; kim olduğumuzu ve potansiyelimizi (araştırmalar ve bilime göre şu an olduğunuzu sandığınız kişiden çok daha fazlasısınız..) bulmaya ve ona ulaşmaya çalışmak o halde bu yolcuğa mutlaka çıkmanız gerekiyor demektir..
   Bu kavramı yıllar önce okuduğumda pek çoklarınızın aklına gelen soru benimkine de geldi (e heralde!) ; ''peki ne kadar uzağa gitmeliyim?''
   Benim başka pek çok kaynaktan (Jung, Erıcson, Üstün dökmen..) araştırdığım kadarıyla aşama arketipi kavramanı yaşamanız (ya da onu tetiklemeniz) için o kadar fazla kilometre yapmanız (olsa iyi ama, belki bir gün..) temel bir şart gibi görünmüyor..
(YA DA SADECE GİTMEK..)
   O gün için bulunduğunuz çevreden uzaklaşmak ama ilk kez göreceğiniz bir yere ve tabi ki tek başına gitmek farklı biri olmanıza yol açacak arketip mekanizmalarını derhal devreye sokuyor.    Kendinizle baş başa ve içsel bir sohbetle etrafı izliyor ve her hangi birine cevap verme, ona zaman ayırma, şikayet dinleme vb gibi olumsuzluklardan muaf sadece kendinizle baş başa kaldığınız (bir günlükte olsa) bir tecrübe yaşıyorsunuz. Sonuçkahramanın eve dönmesi gibi en azından kendi gözünüzde başarmış ve daha farkında bir insan olarak geri dönebilmek..
(ASLINDA İHTİYACIN OLAN VE SENİ SANA
VARDIRACAK OLAN TEK ŞEYDİR..)
   Sözün özü şu ki; değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.. Olmamız gereken kişiye ulaşabilmek için ve o son güngeldiğinde Nietzsche'nin dediği gibi ölüme yakılıp yıkılmış köprülerden başka hiç bir şey bırakmadan, gözümüz arkada kalmadan bir kahraman gibi gidebilmek için bir kahraman gibi yaşamamamız gerekiyor.
   Bunun da tek yolu hayatı başkalarından dinlemek değil bizzat deneyimlemektir..

  Dolayısıyla sevgili okur, bu gün ya da bu hafta içinde yanınıza çantanızı ve bir de sadece kendinizi alarak bir günlüğüne ve hatta bir kaç saatliğine de olsa, o olması gereken yolculuğa çıkmak için ilk adımı atınız..
   Döndüğünüz her seferinde olmanız gereken kişiye bir adım daha yaklaştığınızı göreceksiniz (süper bağladım yalnız;)                 
  
 Çaba gösteren herkes için, mutluluk dileklerimle..            (Çetin TARI)

GÜNÜN VİDEOSU:

GİTMEK CESARET İSTER BAZEN 


GÜNÜN KARİKATÜRÜ:)



25 Eylül 2013 Çarşamba

BİLİNMEYEN NO: 66

ÇİRKİN KADIN YOKTUR,, 

MUTSUZ KADIN VARDIR..

(GÜZEL VE MUTLU..)
   Hatırlarsanız, dünkü yazımda kendini entellektüel kategorisine koyan ve okuyup değişime konusunda azim sahibi tüm insanların bilmesi gereken bir kavram olan; 'kendini gerçekleştirme'nin ne demek ve nasıl olabileceği konusunda biraz fikir yürütmüştük..
   Kendini gerçekleştirmek, şüphesiz pek çok (kişisel) alanda aşkın özelliklere sahip olunabileceğini ve kişiliğin olası en uç erdemlerine ulaşmanın aslında gerçek potansiyelimize ulaşmamız için gerekli olduğunu anlatan bir kavramdı..
(MUTLU KIZLAR GÜZELDİR..)
   
  Buna dair kişisel bir örnek verebilir miyim, diye düşünürken sinema tarihinin gelmiş geçmiş en güzel (ve özel) kadınlarından biri geldi aklıma..
   Eski zamana ait olmasına rağmen tarz sahibi pek çok yeni neslin duvarlarında posteri veya tablosu bulunan (benim duvarda da var;) aktristimiz ile ilgili olarak önce kısa bir giriş bilgisi vermek isterim..
    Brüksel kentinde doğmuştu.. Annesi Hollandalı bir barones, babası zengin bir bankacıydı. Anne ve babası, o henüz bir yaşındayken boşandı ve Audrey annesinin yanında kaldığından babasını bir daha göremedi.
(DİKKAT ÇEKİCİ OLABİLMEK..)
   10 yaşındayken annesi başka bir adamla evlendi ve Hepburn yeni babası ile birlikte Nazi işgali altındaki Hollanda'ya göç etmek zorunda kaldı. Burada oldukça zor bir çocukluk geçiren Hepburn'un sinemaya büyük ilgisi vardı ve oyuncu olmanın düşlerini kuruyordu. Savaşın bitmesinden sonra Londra'ya gidip bir bale okuluna yazıldı ve bir süre sonra modellik yapmaya başladı..
   Oyuncu olabilmek için İngiltere'ye giden Hepburn, ilk filmi "Young Wives Tale"da (1951) rol aldığında 22 yaşındaydı. Bu ilk filminde güzelliği ve zerafeti ile izleyen herkesin dikkatini çeken Hepburn hızlı bir yükselişe geçti.
   Audrey Hepburn tüm oyunculuk kariyeri boyunca sayısız ödülün sahibi oldu. 1954'de "Roma Tatili" ile kazandığı Oscar'ın yanında tam 4 kez En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ına aday gösterildi. Bunun yanında 2 kez İngiliz Film Akademisi Ödülleri BAFTA'yı kazanan Hepburn bu ödüle iki kez de aday gösterildi. Ayrıca Hepburn'un iki adet  Altın küre Ödülü var..
(YAPTIKLARINI CİDDİYE AL..)
   
   Güzellik, başarı, saygı, hayranlar fazlasıyla (ve hala) sevilme... Hemen her nimetten nasibini fazlasıyla almış (Moslow'un hiyerarşik tablosunda hızla yükselmiş) hatunumuzun kendini gerçekleştirmek denilen ruhsal motivasyon ile uğraşmaya vakti olmuş mudur diye soracak olursanız, cevabım az sonra okuyacaklarınıza dayanarak, evet olacaktır..
   


   Kendini gerçekleştirmenin erdemiyle dolu ruhunu, aşağıdaki ünlü röportajından da derhal fark edebileceğiniz Hepburn güzel olduğu kadar zeki, iyilik sever ve  örnek bir insandı. Ona güzelliğinin sırrı sorulduğunda yukarıda bahsettiğim posterlerinin pek çoğunda kısa pasajlar halinde parçalarının bulunduğu şu ünlü yanıtı vermiştir..
(GÜZEL GÖZLER İSTİYORSAN..)
  Hani güzel olma konusunda takıntınız varsa ve her tavsiyeye açıksanız buyrun okuyalım bakalım, güzel olmak için neler yapmak gerekiyormuş..

''Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, 
dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın..

Güzel gözleriniz olsun istiyorsanız,
güzel insanlarla göz göze gelin,, 
gerçek dostlar edinip sık görüşün.

İdeal beden ölçülerine sahip olmak 
ve hep zayıf kalmak istiyorsanız,
yemeğinizi yoksullarla ve açlarla paylaşın..

(VE GÜZEL SAÇLAR..)
Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, 
çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin verin.

Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız,
yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, 
asla cahilce ve gururla yürümeyin.

İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi,
hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye
bakım görmeye, gözden geçirilmeye ihtiyaçları vardır.
Hiçbir insanı eskisi, bozuldu işe yaramıyor diye 
elinizden çıkarma hakkınız yoktur.

( BİLGELİK VE TEVAZU İÇİNDE OL..)
Hatırlayın, bir yardım eline ihtiyaç duyarsınız, 
kendi omuzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, 
dirseğinize ve bileğinize varın, 
işte orada bir yardım eli bulacaksınız.

Yaşlandıkça, iki elinizin olduğunu, birinin kendinize, 
diğerinin de başkalarına yardım etmek üzere 
yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz.

Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde 
ya da saçını tarayış biçiminde değildir.
Bir kadının güzelliği gözlerinden okunmalı,
çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır.
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, 
içinde sakladığı ruhundan okunur...''
  
(GÜZELLİĞİN ÖLÇÜLERİNE BAĞLI DEĞİL..)
   Güzel olmak her kesin ilgi odağında bulunmak itiraf etmek gerekirse (bence) oldukça çekici kavramlar olmasına rağmen, yukarıda verdiğimiz örnek dışında mutluluk ile çok fazla bağdaştırılabilecek bir kavram değildir aslında..
   Orta çağ zamanında kadınların evlilik yeminlerini; 
   ''..ölene kadar kocama bağlı ve tombul kalacağıma söz veriyorum..''  şeklinde yaptıklarını da göz önünde bulundurursak, güzellik kavramının zaman içinde ne çok değişime uğradığının ve göreli (ve kısa, uçucu..) bir kavram olduğunu fark edebiliriz..
(İÇİNDE SAKLADIĞIN RUHUNDAN OKUNUR)
  

 Önemli olan ruh güzelliğidir evet ama bu lafa sığınarak kendini salan ve artık spor, sağlıklı beslenme gibi kavramları göz ardı eden insanları (ve kadınları tabi) haklı bulmadığımı belirtmek istiyorum (bakınız günün karikatürü).. 
  Zira o lafın doğrusu şudur: Çirkin kadın yoktur zaten,, bakımsız ve mutsuz kadın vardır.. (yine süper bir söz uydurdum yalnız :)
   Kendini gerçekleştirme yolunda iyileştirdiğiniz ruhunuz ve bedeninizin tıkanan enerji yollarının açılarak asıl güzelliğinizin çağlayanlar gibi etrafınıza dağıldığı günleri görebilmeniz dileğiyle..
                                                                            (Çetin TARI)
  





GÜNÜN VİDEOSU:

Lily Collins "Dünyanın En Güzel Kadını 2012"




GÜNÜN KARİKATÜRÜ:)