29 Ağustos 2013 Perşembe

BİLİNMEYENE NO: 41 (KERE MAŞŞALLAH)

BİLİM Mİ? DİN Mİ?

(BUBÜYÜK SAVAŞTA BİR TARAF OLMAN BEKLENİR..)
  Eğer üç yaşından küçük bir çocuğun yemek yediği mutfakta birden biretavana doğru yükselirseniz çocuk bunu gayet normal karşılayarak, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sizi alkışlayacaktır..
  Ama aynı işi (biz olgun insanlar) annesinin yanında yaparsa, büyük ihtimal şoka uğrayan kadın bayılacaktır..
  Peki ne oluyor da durumlara (yıllar içinde başka bir bilgi görmediğimiz için belki) derhal bu imkansızdır yaftasını yapıştırabiliyoruz.. Bu hakkı bize kim veriyor; tecrübeler mi, kültür mü, din mi. Belki de bilimin kendisi..
(YAPMAN GEREKEN TÜM İNANÇLARINI
SORGULAMAKTIR BELKİ..)
  Bilimin dediğimiz o saygın kurum aslında, bizzat çok uzun yıllar (olmaması gerektiği halde) tüm diğer düşünce sistemlerinden daha dogmatik yaklaştı yeni durumlara..
  Gözleyemiyorsanız yanlıştır veya sağduyuya aykırı olan bilime de aykırıdır dendi (peki zihin? gözleyemezsin maddi değildir?) ve hatta fizik ötesi diye bilimin asla tartışmadığı yasak bir bölge oluşturuldu..
  Ve kral Newton bir gün harekete ait üç ünlü yasa yayınlayarak, evrenin kadere uygun hareket ettiğini buldu. Bu insanlık tarihinin en büyük iki çatışanının (din-bilim) diğer ayağına da mantıklı geldi. Zira eğer maddenin şu an nerede olduğunu biliyorsam hızına ve kütlesine göre bir sonra alacağı konumu bulabilirdim. O halde kader kavramı bizzat düşman tarafından ispatlamıştı..
  Yani o ana kadar sorun yoktu; bilim ve din evreni (ama makro evren) daha sonra Einstein'ın yasalarında da sorun görünmeyecek şekilde el ele evreni açıklamaya koyulmuş ve barışmışlardı..
(OYSA BİLİM, İMKANSIZIN OLMADIĞINA İNANAN OLMALIDIR..)
  Yalnız, yağmurlu bir günde kapıyı atom altı seviyenin (mikro evren) maddeye benzemeyen, tam olarak nerede olduğu belli olmayan ve hatta eğer eşiğe bakarsanız orada vücut bulan yok pervaza bakarsanız orada madde haline gelen (tekinsiz, görürseniz derhal kapıyı kapayınız) kuantum fiziğinin madde tanımı çalıverdi. (yağmurlu gün kısmından emin değilim aslında..)
  Bu bilimin en büyük zekaları için de, din için de sorun olmuştu. Hatta gelmiş geçmiş en inanılmaz sonuçlara sahip kuramını (görelilik) her türlü deneyle bilim dünyasına kabul ettirmiş ultra zeka Eınstein bile bu yeni fiziğin kuramlarına saçma (sağ duyuya aykırı diyelim biz) gözüyle bakıyordu. Kendisi de dinle hiç alakalı olmamasına rağmen (internetteki videolara bakmayın siz) sağ duyusuyla bir mücadele içindeydi: Nasıl olur da olasılıklar (özgür irade mi?) yönetirdi evreni..
(O ZAMANLAR ZEHİRLENMEMİŞTİN DAHA..)
  O derece ki; ''Tanrı evrenle zar atmaz..'' şeklindeki, (o zamanların dindarlarının gönlüne su serpen) açıklamayı yaptı..
  Bilim adamları zekidir. Kuantum fiziğinin en büyük emektarlarından Niel Bohr anında cevabı yapıştırıverdi tabi: ''Tanrı'ya ne yapacağını söylemeyi bırak..''
  Bu aslında tam olarak Ramhta'nın söylediği gibiydi: 
 ''Hayat hakkında hiçbir zaman bir sonuca varamazsın.. Hayat tıpkı bizim sonsuz olmamız gibi sonsuzdur.. Ne olduğumuz hakkında daha fazla araştırma yapmalıyız. Yani ne olduğumuza ilişkin anlam, bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekliyor..''
(YOL ALDIĞINI SANSANDA BAŞA DÖNECEKSİN SIK SIK,
AMA ÖNEMLİ OLAN BU CESARETİ GÖSTERMEKTİ..)
  Yani kuantum fiziğine o zamanın bilim adamlarının (anlayabilenleri diyelim) karşı çıkması ve o günkü fiziği savunmaları aslında bilimin temel kanunu ile çalişmekteydi; ''Bu gün doğru bildiğin şeyin yarın yanlış olduğu kanıtlanabilir..''
  Ve siz sevgili arkadaşlar, size beş yaşınızdaki halinizden bahsedeyim: o zaman dünya Alis'in düşüverdiği çukur gibi bir yerdi. O zamanlar hiç bir şey size şu an dayattıkları gibi (biz doğruyuz,, artık doğru yola gel,, o kesinlikle yanlış olandır..) katı değişmez ve sıkı kurallarla zincirlenmiş bir yer değildi. Koşturup durmayı seviyordunuz, seyahati seviyordunuz ve her gün yepyeni keşiflerle doluydu kısaca özgür ve insan doğasının en yalın haline en yakın bulunduğunuz andaydınız (ne büyük şans..)
  Sonra okula gittiniz ve farklı tür insanlar zehirleyiverdi ruhunuzu (f. the system) 
  Kimi size katı tabletler üzerine kazılı uhrevi gerçeklerden bahsederken diğerleri bilim aydınlanma gibi kavramlarla aralarında bulunan çatışmadan bahsetti. Bir taraf olmalıydınız yoksa size bir yafta yakıştırlması (ateist, dinsiz ya da yobaz, bilim düşmanı..) kaçınılmazdı..
(ONLARA BENZEMEN KAÇINILMAZDI ..)
  Gittikçe arada kaldığınızı fark ettiğiniz bir çıkış yolu bulduğunuzu sandınız; ''Sorgulamadan kabul et..''
  Din içinde bilim içinde sorun yoktu. Bilim inanmıyorsa, bu gerçekti onu sorgulayamazdınız..
  Velhasılı sevgili arkadaşlar gerçek dünyaya döndüğünüzde sorgulamanıza izin vermediler ve bir akıllı çıkıp da (çıkmıştır tabi ki) sorgulayınız ve ona göre seçimizi yapınız demedi (ya da siz duyamadınız) ve siz arada kaldıkça yaşınızın da durumuna göre bu iki cephede bir o yana bu yana savrulmaya başladınız.. Kazanan varmıdır bilinmez ama kafası karışık bir kaybedenin olduğu şüphesizdi..
  Biraz uzatıp sıktıysam kusura bakmayın ama (aslında kendimle bir hesaplaşmadayım, bir çoğumuzu da ilgilendiren belki) o çok güvendiğimiz bilimsel devrimden önce dünya bambaşka hatta canlı bir yerdi; eski Çin'de evren sürekli akış halinde olan enerji kuvvetlerinin etkin bir etkileşimi olarak görülüyordu. Gülüyor musunuz (ve gülüyordu bilim); işin kötüsü artık kuantum fiziği de bunun böyle olduğunu söylüyor; her şey sürekli akıyor ve her şey bir biriyle bağlantılı ve tekdir..
  Sonra dinsel olan, bilimden ayrılmaya başladı ve ruhsal dönüşüm ile ölümsüzlük arayışında olan Simya Kimya halini aldı..
(BAZEN UZLAŞILDI TABİ:)
  Bilime göre bir sınır  vardı ve sınırı geçersen bilimden çıkıyordun (bilimsel afaroz.. aynı şey din içinde söz konusuydu tabi..)
  Kuantum fiziğine gelirken, dinle bilimin arası 17. yy filozofu Descartes tarafında çoktan dinamitlenmişti oysa; ''Beden kavramında, ruha ait hiçbir şey yoktur..'' diyordu; ''...ruhta da bedene ait hiçbir şey..''
  Bence yanlış olanın ne olduğuna gelirsek. Bilimle din arasındaki büyük uçurumu açan şey yine ön yargılarıdır. Bilim adamları dinin öğretileri hakkında çok az şey bilirken din adamlarının ise (çoğu kader kavramını açıklayamaz zira kendileride anlamamıştır..) bilimsel gelişmeler hakkında bir bilgileri yoktur ve kendilerini geliştirmek hor görülür..
(AMA SÜREKLİ DİDİŞTİLER, HAKLIYI BULMAK ADINA,
BAKTIKLARI AYNI MADALYONDU OYSA..)
  Düşmanın hakkında bir şey bilmiyorsan aradaki savaştan kime ne fayda gelecek.. Eğer bir iletişim yoksa aranızda barış olmayacaksa kime güveneceğiz..
  Oysa bu ikisi de aynı gerçekliğe bakmanın tamamlayıcı iki ayrı yolu olamaz mı?
  Burada benim savunmam üçüncü bir yolla alakalı belki, neden bir taraf olmalıyız ki.. Gökyüzünden bir yargılayıcıya tabi olduğuna da, maymundan geldiğine de inanmayan o adama ne demeli? üçüncü bir yolun olmadığına inanmasına engel olan, onu hor görmemize sebep olan nedir..
  Yavaş coştun diyebilirsiniz ama sorgulamak ve farklı düşünmek iyidir. bir şey dikte etmeye çalışmıyorum, sadece bu iki düşünce sisteminde de temel olan ama insanların işine gelmeyen en ilk emrini uyguluyorum ; Sorgula ve sen  (kendi) doğruna ulaş ama bir anlam sahibi ol mutlaka..
(BULMAK İÇİN KENDİMİZİ, ÖNCE KAYBETMEMİZ
GEREKTİĞİNİ BİLEMEDİK..)
  Bugün kuantum fiziği sayesinde algı sistemimiz tektrar alt üst olmuş durumda başa dönüyoruz. Aslında fiziksel evren diye bir şey yok. Maddenin derinlerine indiğinizde o, yakalanamaz bir enerji haline gelip yok olmakta..  Fiziksel evren özünde fiziksel değil,, o maddeden ziyade enerjiden ve hatta zor algılanabilir bir bilinç, zeka, bilgi (bakınız gözlemci kavramı) benzemektedir..
 Bu bahsettiğimiz sihir ya da uzak doğuluların mistik dini değil maalesef düpedüz deneysel bilimdir oysa..
  Madde ve ruh kavramları arasında eğer bir sıçrama oluyorsa bile bilim buna bakmayı şu an reddetmektedir. Özel hayatında psişik fenomenlere ilgi duyan pek çok akademisyen yaptıkları olağan üstü gözlem veya deneylerden (psişik diyelim) kayda değer sonuçlar alabiliyor,, ( bu başka günün konusu) ama bu tabulara bilim bulaşmak istemediği için kendi saygınlıkları adına susuyorlar..
  Bilim, milyonlarca dolar vererek (diğer maddelere kütle denilen kavramı veren; Higgs ya da) tanrı parçacığını aramaya koyuluyor.. (büyük oranda başarıldı)..
(DOĞRUYU KENDİLERİNİN OLMADIĞI İÇİN
KABUL ETMEK İSTEMEDİLER..)
  Peki bu bilimin nihai zaferimidir. Elbetteki hayır peki Higgs'e kütlesini veren nedir??
  Özetle sevgili arkadaşlar kesin doğruyum diyen tarafların, kadim kitapların, her şeyi bildiğini zanneden öğretmenlerin, evrenin sınırlı bölgesini açıklayabilen teorem veya deneylerin, annenizin, babanızın, dışarıda her şeyi biliyormuşcasına size ders vermeye çalışan dini liderinizin, siyasetcinizin, bilim adamlarının ne dediklerine öncelikle boş veriniz..
  Ama onları savlarını açıklamak üzere dinlemeyi de ihmal etmeyin, (yoksa kendi savunduğumuz şeyle çelişmiş oluruz).. Eğer bir şüpheniz varsa sorgulamaktan başka çareniz yoktur ve zaman bir anlam çıkarmanızda size yardımcı olacaktır. Tabi bir anlam kurgunuz zaten varsa hiç kurcalamayın; ne mutlu size...
(OYSA DOĞDUĞUNDA TEHLİKELİYDİ ONLAR İÇİN SORULARIN,
ALDATMAYA VE ALDANMAYA O ZAMAN BAŞLADILAR..)
  Kuantum fiziğinin garip fenomenlerini anlatmaya çalışmak (başka gün artık) üzere oturduğum bu yazı, bilimle alakalı (taraf) olmama rağmen, her şeyi ben bilirim zihniyetine sahip bilimin fizik ötesi diyerek araştırmayı yasakladığı alanların artık tabu olmasının kimseye yararının olmadığını savunmaya çalıştığım, dinle arasındaki ayrımın aslında uzlaşılabilir olabileceğini gösteren bir sorgulamaya dönüştü..
  Her şeyden öte (neye inanırsanız inanın) bir inanç sahibi olanların daha uzun yaşadıkları ve daha mutlu oldukları araştırmalar ile kanıtlanmış bir olgudur..
(OYSA SORGULA DİYENLER DAHİ DÜŞMAN İLAN EDİLMİŞTİ..)
  Eğer ki çok kafanız karışmış ve mutsuz hissediyorsanız asla kendinizden utanmayınız; siz cesur olanlardansınız..
  Önünüzde sadece sizin öğreneceğiniz ve kimseden emir almayacağınız , tıpkı beş yaşınızdaki halinizle algılanmaya hazır, mucizelerle dolu bir evren uzanmakta.. 
  Zaman içinde mutlaka, hayatta yapılaması gereken işler bölümüne kaydederek, her gün bir şeyler daha katmanız gereken bu anlam arayışı araştırmanız sonunda mutlaka bir sonuca ulaşacaksınız.. 

(AMA SEN YİNE DE SORGULA..)
   Sakın korkmayın zira öğrenenlere açılır ancak tüm kapılar..

 Araları açık gibi görünse de din ve bilimin unutulan (ve unutturulan belki)temel bir ortak özellikleri vardır ki; 
  ''ikisi de kendilerinin, öncelikle sorgulamalarını hoşgörüyle karşılamaktadır..'' 
  Aksi halde inanacağınız şeye tüm kalbinizle ve olabildiğince şüphelerinizden arınmış olarak sarılmanız biraz zor olacaktır..
  Her gününüzün çocukluğunuzdaki kadar mutlu geçmesi dileğiyle..
                                                                                                               (Çetin TARI)

  
  
   
   
  
  

  GÜNÜN VİDEOSU:

DR QUANTUM: NE BİLİYORUZ Kİ?


 GÜNÜN KARİKATÜRÜ;
HAWKİNG





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder